dc.description.abstract | Kuruluşundan itibaren Türkiye'nin iç ve dış politikasında en önemli belirleyici unsur olan M. Kemal Atatürk'ün ölümüyle İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçilmiş ve böylece Türkiye'de yeni bir dönem başlamıştır. Tek partili bir yönetimde yine bu Parti tarafından Milli Şef ve değişmez Genel Başkanlığa getirilen İnönü, yetkilerini genişleterek özellikle dış politikanın tespitinde ve yürütülmesinde söz sahibi olmuştur. Bu sıralarda Avrupa'nın savaşın hemen öncesinde olduğu düşünülürse bu yetkilerin kullanımı daha da bir anlam taşıyacaktır.Genel olarak bakıldığında 1930'lu yılların sonuna doğru Avrupalı devletlerin gruplaştığı savaş öncesi ortamda Türkiye gittikçe hızlanan bir tempoda Batılı devletlerle yakınlaşmakta diğer taraftan bu yakınlaşmanın şiddetine göre de Türk Sovyet ilişkileri gölgelenmektedir. Türkiye'nin İngiltere ve Fransa ile yakınlaşmasının ana nedeni İtalya'nın Akdeniz'deki saldırgan politikası ve Balkanlarda yayılma amaçlarına Balkan Paktının caydırıcı bir güç oluşturamamasıdır. Bu nedenlerle, Balkanlarda ve Akdeniz'de güvenliğini tehlikede gören Türkiye, bölgesel güvenlik sistemlerinin ötesinde daha sağlam ve caydırıcı bir sisteme ihtiyaç duymuş, bu ihtiyacı da aralarındaki sorunları hallettiği statüko taraftarı ve Türkiye ile aynı ilgi alanlarını paylaşan İngiltere ve Fransa ile gidermeye çalışmıştır.Bu sürecin ortasında başlayan İnönü döneminin en önemli ve ilk olayı 12 Mayıs Türk İngiliz deklarasyonudur. Karşılıklı güvence antlaşmasının ilk adımı olan bu deklarasyona Hatay probleminin çözümü ile Fransa da katılmıştır. Bu gelişmeler esnasında Türkiye Sovyetler Birliğini göz ardı etmemiş, bilakis bu görüşmelerin başında antlaşmaya bu devleti de katmayı bir ön şart olarak ileri sürmüştür. Ancak, Sovyet davranışının değişkenliği ve belirsizliği sonucu, 23 Ağustos 1939'da Alman Sovyet ittifakı oluşmuş ve ardından da bu iki devlet Polonya'yı işgale başlamışlardır. Bu yeni durum karşısında Türkiye, hem Sovyetler Birliğinden çekinmesinden hem de yoğun bir ticari ilişki içinde olduğu ve artık Balkanlara kadar uzanan Almanya karşısında kendisini `harp harici` olarak tanımlamıştır.Türkiye başlayan savaş karşısında İngiltere ve Fransa ile olan anlaşmalarını açık bir ittifaka dönüştürmeden Sovyet davranışını netleştirmek ve bu devletin güvencesini sağlamak istemiş ise de, kendisini güneyden çemberleme tehlikesi karşısında gören Almanya bunu önlemek için büyük çaba gösterdi. Sovyetler de Alman politikasını destekleyerek müttefikleri Balkanlardan uzak tutmak için Türkiye'yi tehdit etmeye ve Boğazların statüsünü değiştirmeye çalıştı. Bu adımlar ve istekler, Türkiye'nin bağdaştırmaya çalıştığı Batı ve Sovyet dostluğunun en azından şimdilik mümkün olamayacağını gösterdiği gibi Milli Mücadeleden beri Türk dış politikasında önemli bir yer işgal eden Sovyetleri Türkiye'nin karşısına geçirdi. 1939 Ekiminde Moskova'dan eli boş dönen Türk heyeti İngiltere ve Fransa ile kapsamlı bir ittifak oluşturmayı güvenliği için tek çare olarak gördü.Ancak, İtalya ve Almanya'nın Balkanlara yerleşmeleri Türkiye ile müttefikleri arasında bağlantıyı kestiği gibi Fransa'nın teslim olmasıyla İngiltere ile baş başa kalan Türkiye temkinli bir tarafsızlık politikasını uygulamaya koydu. Bu politikanın ve Alman baskılarının bir sonucu olarak Türkiye, saldırmazlık ve sonrasında da ticaret anlaşmaları imzalayarak bu baskıları hafifletmeyi başardı. Zira artık tehdidi altında hissettiği iki müttefik artık birbirleriyle ve sınırlarının oldukça uzağında savaşıyorlardı.Savaşın bütün şiddetiyle devam ettiği ve gidişatın müttefiklerden yana kaymaya başladığı andan itibaren Türkiye'nin endişeleri de artmaya başladı. Zira Avrupa'da dengelerin alt üst olması İngiliz ve Rusların dünyayı nüfuz bölgelerine ayırmalarını sağlayabilecek ve Sovyetlerin tarihi emellerini yeniden gündeme getirmelerine imkân sağlayabilecekti. Başta İnönü olmak üzere bu dönemde Türk dış politikasına yön verenler 1943'ten itibaren bu düşünceyi paylaştılar ve Türkiye savaşa girecek olursa Sovyet Rusya'nın mihvere karşı koruma bahanesiyle Türkiye'yi istila edebileceğine inandılar. Bu sebeple Türkiye kendisini savaşa sokmaya çalışan İngiliz ve Amerikalıları haklı ve ilginç bir öngörü ile Sovyetlerin savaş sonu niyetleri konusunda uyardılar ve ısrarla savaş dışı durumlarını korumayı başardılar.Fakat müttefiklerin savaşı kazanacakları kesinleşince İnönü Türkiye'nin tek başına kalmakta olduğunu anladı ve özellikle ülkesinin Sovyetler Birliği karşısında yalnız bırakılmasından kuşkulandı. Bu kuşku 1944 yılı ortalarında yeni bir politik değişime yol açtı. Dış politikasını yeniden müttefiklerin çizgisine sokma çabası içinde Türkiye, mihver devletleriyle olan diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesti. Böylece Türkiye ekonomik kaybını ödünç verme ve kiralama sistemiyle kapatmayı, üretim ve ihracatını artırmayı ve savaş sonrası ekonomisini düzeltmek için yeterli dış krediyi sağlamayı başardı.Türkiye'nin bu kritik zamanda Amerikan ve İngiliz dostluğuna önem vermesinin bir diğer nedeni de, Sovyetlerin 1944 sonlarına doğru Balkanlarda ilerlemeleri ve burada kendi rejimi yanlılarını hükümete geçirmiş olmaları nedeniyle kendi güvenliğini de tehlikede görmüş olmasıdır. Bu nedenlerle Türkiye hem Birleşmiş Milletlerde yerini almak hem de Batı ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için 23 Şubat 1945'te mihver devletlerine savaş ilan etti.Ancak Türkiye'nin 1939'dan beri duyduğu endişeleri haklı çıkartacak olay nihayet gerçekleşti. Verildiği andan itibaren Türk dış politikasını uzun yıllar meşgul etmiş bulunan 19 Mart 1945 tarihli nota ile Sovyetler, Türkiye ile arasındaki 1925 tarihli anlaşmayı feshediyor ve Türkiye'den dolaylı olarak toprak ve üs talep ediyordu. Türkiye bu istek ve baskılara mevcut dünya dengelerinden en iyi şekilde yararlanarak karşı koydu ve batı ile özellikle de savaş sonunda dünyanın ekonomik ve siyasal açıdan en büyük devleti olan Amerika Birleşik Devletleri ile gün be gün artan bir dayanışma içine girdi.Truman doktrini ile başlayan ve Türkiye'nin global platformdaki dengeler içinde yeni tercihini simgeleyen Türk Amerikan yakınlaşması ile hem Sovyet istek ve baskılarına karşı koyabildi hem de bu yakınlaşmayı takip eden ve geliştiren askeri ve ekonomik anlaşmalarla ordusunu güçlendirdi. Marshall planından yararlanan ve Avrupa ekonomik işbirliğine katılan Türkiye, ABD ve Batı ile ekonomik bağlarını güçlendirdiği gibi Avrupa konseyine girerek Batı ile bütünleşmiş ve batı ittifakında zamanla yerini almıştır. | |
dc.description.abstract | With the death of Kemal Atatürk, the President of Ismet Inönü has been elected and a new era has started in Turkey. In a one-party administration, the Inönü, which was brought to the presidency of the National Chief and the unchanging General Presidency by this party, had the right to expand its powers, especially in the determination and execution of foreign policy. At this time, the use of these powers would make even more sense considering that Europe was ahead of the war. In general, in the early 1930s, in a pre-war environment where European states were grouped, Turkey was getting closer to Western states at a fast pace, while the Turkish Soviet relations were clouded by the severity of this rapprochement. The main reason for Turkey's rapprochement with Britain and France is Italy's aggressive policy in the Mediterranean and the Balkan Pact's deterrent power for the purpose of spreading in the Balkans.The most important and first event of the inönü period, which started in the middle of this period, was the Turkish British Declaration on May 12. This Declaration, which was the first step of the mutual trust Treaty, also joined France with the solution of the Hatay problem. During these developments, Turkey did not ignore the Soviet Union, however, at the beginning of these negotiations, it was a precondition to add this state to the treaty. However, as a result of the instability and uncertainty of Soviet behavior, the German Soviet Alliance was formed on August 23, 1939, and then the two states began to invade Poland. In the face of this new situation, Turkey has defined itself as `external to the war` in the face of Germany, which now extends to the Balkans, both from the withdrawal from the Soviet Union and from a busy commercial relationship.Although Turkey wanted to clarify its Soviet behavior without turning its treaties with Britain and France into an open alliance in the face of the war, and to secure the state, Germany, which saw itself in danger of strapping it from the South, made great efforts to prevent it. By supporting German policy, the Soviets tried to threaten Turkey and change the status of the Straits to keep allies away from the Balkans. These steps and wishes have shown that Turkey's Friendship with the West and the Soviet Union is not possible at least for the time being, and since the national struggle, Turkey has faced the Soviets that have occupied an important place in Turkish foreign policy. The Turkish delegation, who returned from Moscow in October 1939, saw the establishment of a comprehensive alliance with Britain and France as the only solution for security.However, as Italy and Germany have cut the connection between Turkey and its allies to the Balkans, Turkey, alone with the surrender of France, has implemented a cautious neutrality policy. As a result of this policy and German pressure, Turkey managed to ease the pressure by not attacking and signing trade agreements. Because the two allies he felt threatened with now were fighting each other and far from their borders.From the moment the war continued with all its violence and the tide began to shift from the Allies, Turkey's concerns began to rise. Because the balance in Europe would be superimposed would allow the British and Russians to separate the world into their territories of influence and would allow the Soviets to bring their historic ambitions back to the agenda. In this period, especially inönü, those who directed Turkish Foreign Policy shared this idea from 1943 and believed that Soviet Russia could invade Turkey on the pretext of protecting against axis if Turkey was to enter the war. The war was fought by the British and the Americans who were trying to enter the war, and the Soviets warned them of their intention to end the war, and persistently managed to maintain their non-war situation.However, when the Allies became certain that they would win the war, Inönü realized that Turkey was staying alone and doubted that his country would be left alone in the face of the Soviet Union. This suspicion led to a new political change in mid-1944. Turkey has cut its diplomatic and economic ties with the axis powers in an effort to re-align its foreign policy with the Allies. Thus, Turkey managed to shut down economic losses by lending and leasing, to increase production and exports and to provide adequate foreign loans to correct the post-war economy.Another reason why Turkey attaches importance to American and British friendship at this critical time is that the Soviets were in danger because of their progress in the Balkans towards the end of 1944 and the fact that they had put their own regime in the government. For these reasons, Turkey declared war on axis States on 23 February 1945 to take its place in the United Nations and to consolidate its relations with the West.However, Turkey's concerns since 1939 to justify the event finally took place. The Soviets, with a note dated 19 March 1945, which had occupied Turkish foreign policy for many years, terminated the agreement between Turkey and the Soviet Union on 1925 and demanded land and bases indirectly from Turkey. Turkey resisted these demands and pressures by making the most of the current world balances and entered into an ever increasing solidarity with the United States, which is the largest economic and political state in the world at the end of the war with the West.The Turkish-American rapprochement, which started with the Truman Doctrine and represents Turkey's new preference in the balances on the global platform, has been able to resist Soviet demands and pressures and has strengthened its army with military and economic agreements that follow and develop this rapprochement. Turkey, which has benefited from the Marshall Plan and joined the European Economic Cooperation, has strengthened its economic ties with the United States and the West and has entered the Council of Europe and has been integrated with the West and taken its place in the western alliance in time. | en_US |