Ele gelmeyen meme lezyonlarının incelenmesinde ultrasonografi eşliğinde uygulanan girişimsel yöntemlerin değerlendirilmesi

Abstract

ÖZET Giriş ve Amaç: Meme hastalıklarının dağılımı yaşa bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Genç kadınlarda benign lezyonlar sık görülürken, yaşlı kadınlarda malign meme patolojileri daha sık görülür. Benign meme lezyonlarından en sık görülenleri fibroadenomlar ve meme kistleridir, malign patolojilerin başında ise meme kanseri gelmektedir. Meme kanseri kadınlarda en sık görülen malignitedir. Kanserin yavaş ilerlemesi, geç safhada tespitine, dolayısıyla da mortalitenin artışına neden olmaktadır. Erken safhada klinik bulgu vermemesi, periyodik kontrolleri rutin hale getirmiştir. Bu kontrollerde radyolojinin önemi büyüktür. Radyolojik değerlendirmelerin büyük ölçüde sübjektif olması, tecrübe ve kullanılan cihazlara bağlı olması, giderek girişimsel yöntemlerin değer kazanması nedeni ile, radyologların kendi deneyimlerim zenginleştirmeleri önemlidir. Bu nedenle, bölümümüzde ultrasonografi eşliğinde yapılan tüm girişimsel işlemleri inceleyerek, bu işlemlerin başarı oranlarını, komplikasyonlarını, üstünlüklerini ve yetersizliklerini belirlemeyi, bulgularımızın literatür ile uygunluğunu araştırmayı amaçladık. Ayrıca histopatolojik inceleme sonuçlarına ulaşılan hastalarda radyolojik olası tam ile histopatolojik tam arasındaki korelasyonu (tam koymada kendi sensitivite, spesifisitemizi) ve her bir ultrasonografik bulgunun malign lezyonlarda görülme oranını (PPD'sini) belirlemeyi de hedefledik. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Temmuz 1999-Haziran 2004 yıllan arasında, US eşliğinde aspirasyon veya iğne-tel sistemi ile preoperatif lokalizasyonu yapılan tüm lezyonlardan histopatolojik inceleme sonuçlarına ulaşılabilenlerin mamografik ve ultrasonografik özellikleri retrospektif olarak değerlendirildi. Histopatolojik tam `altın standart` olarak kabul edildi. US eşliğinde girişimsel işlemlerin basan oranlan belirlendi ve komplikasyonlan değerlendirildi. Lezyonların radyolojik özelliklerinin değerlendirilmesi ile tarafımızdan yapılan malign/benign aynımı histopatolojik sonuçlarla karşılaştırıldı, sensitivite, spesifısite, pozitif prediktif değer, negatif prediktif değer ve doğruluk oram hesaplandı. Ayrıca her bir ultrasonografik özellik için PPD hesaplandı ve bu özelliğin tam koyduruculuk değeri belirlendi. Bulgular: 1999-2004 yıllarında, mamografi ünitemizde, histopatolojik sonucuna ulaşılabilen US eşliğinde girişimsel işlem yapılan 115 hasta dosyası bulundu. 115 hastada toplam 135 lezyona işlem uygulanmıştır. 135 lezyondan 70'ine US eşliğinde vmaspirasyon, 62 'sine US eşliğinde işaretleme ve 3 'üne kesici iğne biyopsisi yapılmıştır. Aspirasyonu yapılan 70 lezyondan 7' si `nondiagnostik materyal` sonucu aldığı için, 3'ü de lezyondan materyal alınamadığı için başarısız kabul edildi. Aspirasyonu başarılı sayılan 60 lezyondan 57'sinin (%95) benign, 3 'ünün (%5) malign tanı aldığı görüldü, işaretleme yapılan 62 lezyondan 43 'ünün (%69.4) histopatolojik sonucu benign, 19'unun (%30.7) sonucu maligndir. Kesici iğne biyopsisi yapılan 3 lezyonun üçü de benign tam almıştır. US eşliğinde aspirasyon ve işaretleme yöntemlerinin uygulandığı lezyonlarda radyolojik özelliklerin histopatolojik tamlarla karşılaştırılması sonucunda yapılan malign/benign ayırımındaki sensitivite %86, spesifisite %94, pozitif prediktivite değeri (PPD) %76, negatif prediktivite değeri (NPD) %97 ve doğruluk oram %93 bulundu. En yüksek PPD akustik gölgesi olan kitlelerde %63 olarak bulundu. Düzensiz konturlu ve/veya 5 'den fazla lobulasyon gösteren konturlu kitlelerde malignite olasılığı %50' dir. İşlemler sırasında hafif vazovagal reaksiyon ve kısa süreli kompresyonla kontrol altına alınabilen kanama dışında hiçbir komplikasyon olmadı. Telin yer değiştirmesi bir hastada oldu, ancak cerrahi gerektirmeden tel normal lokalizasyonuna geri çekilebildiği için işlem başarılı kabul edildi. Hiçbir hastada pnömotoraks görülmedi. Tekrar işaretleme için gönderilen hasta olmadı. Tüm vakalarda spesimen değerlendirilmesi ile lezyonun çıkarıldığı doğrulandı. Sonuç: Bölümümüzde yapılan US eşliğinde tel ile işaretleme tekniğinin basan oram yüksek olup ciddi komplikasyon gelişen ve tekrarlanan olgu olmamıştır. Malign/benign ayırımında doğruluk oram %93'tür. Sonuçlarımız literatürle uyumludur. İstatistiksel çalışmalar ve histopatolojik sonuçlarla lezyonların retrospektif olarak değerlendirilmesi teşhis merkezlerinin deneyimini artırmaktadır. Anahtar kelimeler: Meme lezyonları, Ultrasonografi, Mamografi, Girişimsel işlemler.

ABSTRACT Introduction: Breast disease shows wide range of variability with increasing age. Benign breast lesions are usually seen in young women while malignant ones are most of the time seen in older women. Most common benign lesions are fibroadenomas and cysts. The majority of the malignant pathologies are breast cancers. Breast cancer is the most common malignant lesion in females. Generally the diagnosis of the condition is relatively late due to slow progression of the disease, and because of that the mortality rate of breast cancer is relatively high. The aim of screening by mammography and ultrasonography is to reduce mortality from breast canser by detecting cansers when they are small. Radiological evaluation is usually subjective and depends on the experience of the reader and the quality of the equipments used. Because the invasive method have gained importance recently; improvement of the practice is an important issue for radiologists. The aim of this study was to document all possible invasive procedures that can be done with the help of ultrasonography and analyze their success rates, complications and insufficiencies. We compared our results with the literature. We aimed to determine the correlation of our diagnosis with the histopathological results and by this way we also determined our sensitivity, specificity positive and negative predictive values of diagnosing malignant lesions. Materials and methods: In the study we had histopathological results of all cases to which we had applied preoperative localisation and aspiration via US between July 1999 and June 2004 and compared that results with mammographic and ultrasonographic findings retrospectively. Histopathological diagnosis was accepted to be the `gold standart`. Success rates of the invasive procedures that were done by the help of ultrasonography were found and complications were also evaluated. After evaluation of the radiological properties of the lesions, our findings were compared with the histopathological results, sensitivity, specificity, positive and negative predictive values and succes rate of the biopsies were evaluated. In addition, PPV was determined for each spesific ultrasonographical property and by this way the diagnostic value spesific to this property has been determined. XResults: The total number of our cases whose pathological results were available were 115. 135 procedures were applied to these cases, 70 were aspiration biopsy, 62 were wire localisation and 3 of them were tru-cut biopsies. 7 of the 70 aspirations had a result of `nondiagnostic material` and in 3 of them no material could have been taken and the procedure was stopped after 3 unsuccessful attempts. 57 of the remaining 60 aspiration (%95) were histopathologically benign and 3 (%5) of them were malignant. 43 of the 62 wire localisation procedures (%69.4) had benign histopathological results, 19 of the 62 procedures (%30.7) had malignant. All of the 3 tru-cut biopsies had benign results. When radiological and histopathological results were evaluated; sensitivity of the radiologic findings in the diagnosis of malignant lesions was %86, specificity was % 94, positive predictive value was %76, negative predictive value was %97. The success rate of the radiologic diagnosis was %93. The presence acoustic shadowing has the highest value of positive predictive value (%63). The presence of irregular contours and/or lobulations more than 5 had the PPV value of %50. During the procedures there were no other complications except nonspesific vasovagal reactions and bleeding that could be easily controlled after slight compression. In one of the cases the wire was displaced but it was later localized to its original position without surgery. So the procedure was accepted to be successful. There was no pneumothorax case. There were no cases that were send back to our unit for reevaluation and repeat of the procedure. Correct extraction the lesions were confirmed by late radiological examination of the spesimen after it was taken out surgically in all cases. Conclusion: The success rate of invasive procedures that were done via US in our clinic has been found high. There were no complications and no cases were repeated, %93 of malign/benign discrimination were found to be correct. Our results were in concordance with the literature. Retrospective evaluation of the lesions according to histopathological results can increase the experience of centres in correct diagnosis. Key words: Breast lesions, Ultrasonography, Mammography, Invasive procedures. XI