Doğal yolla çocuk sahibi olan ve olamayan kadınlarda yılmazlığın yordayıcıları

Abstract

Amaç: İnfertilite, yaşamı tehdit eden bir hastalık olarak sınıflandırılmamasına rağmenbireyi, aileyi ve toplumu etkileyen psiko-sosyal bir sorun olarak tanımlanmaktadır (Kırcave Pasinlioğlu 2013). Bu tezin temel amacı, infertil kadınlarda yılmazlığı yordayanunsurları belirlemektir. Çalışmamızda infertil kadınlarda çocukluk çağı travmalarıöyküsü, depresyon düzeyi, infertiliteyle ilişkili stres düzeyi, stresle başa çıkmatarzlarının yılmazlıkla ilişkileri araştırıldı. Elde edilen bulgular fertil kadınlarınsonuçlarıyla karşılaştırılarak sonuçların infertilite durumuna göre farklılık gösteripgöstermediği değerlendirildi.Yöntem: Araştırma Ocak 2018-Haziran 2018 tarihleri arasında, Kocaeli Üniversitesi TıpFakültesi Yardımla Üreme Teknikleri Merkezi (Tüp Bebek)'nde infertilite tedavisi alankadınlar ve Kocaeli Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniği'ne başvurançalışmaya dahil olma şartlarını karşılayan ve gönüllü olan kadınlarla yürütülmüştür.Çalışmaya katılmayı kabul eden kişilere infertil ve fertil gruplar için ayrı hazırlanan Sosyo-demografik Bilgi Formları, ÇÇTÖ, BDE, SBÇTÖ, FSE ve YÖ uygulanmıştır. FSE sadeceinfertil grupta kullanılmıştır. Uygulamalar bireysel olarak yapılmış ve 30-40 dakikasürmüştür. Çalışma kesitsel ve tanımlayıcı niteliktedir.Bulgular: Çalışmamızda hem infertil YÖ toplam puan ortalamasının (149.42±14.67) hemde fertil grubun ortalamasının (147.52±15.04) yüksek olduğu, iki grup arasında anlamlı birfarklılaşma olmadığı görülmüştür (t(191)=0.887, p>0.05). İnfertil kadınlarda yılmazlıklakendine güvenli yaklaşım (r=0.233), sosyal destek arama (r=0.215), çaresiz yaklaşım(r=0.263) ve çocuk olmadan geçen süre (r=0.265) ile arasında pozitif yönlü anlamlı birilişki bulunmuştur (p<0.05). Yapılan çoklu regresyon analizine göre yılmazlıktaki toplamvaryansın %22'sini çocuk olmadan geçen süre ve kendine güvenli yaklaşım tarafındananlamlı olarak yordandığı tespit edilmiştir (R=0.469; R2 =0.220; F=4.960; p≤0.001).Sonuç: Yapılan bu çalışma, nedensellik çalışmalarına zemin hazırlaması açısındanönemlidir.

Objective: İnfertilityis defined as a psycho-social problem affecting individual, family andsociety, not classified as a life-threating disease (Kırca and Pasinlioğlu 2013). The mainissue of this thesis is to determine predictors of resilience in infertile women. İn ourstudy was investigated relationships between resilience and history of childhoodtraumas, depression level, stress level associated with infertility, stres coping styles ininfertile women. Results obtained whether there is any difference acording toinfertility, is evaluated by comparing the results of fertile women.Method: The study was conducted with women who having working conditions andvolunteer to join study, having infertility treatment in Kocaeli University Medical FacultyAssisted Reproduction Techniques Center and was conducted with women which apply forObstetrics and Gynecology Department in Kocaeli University between January 2018-June2018. Socio-demografic form which were prepared differently for infertile and fertilegroup ÇÇTÖ, BDE, SBÇTÖ, FSE, YÖ were applied to the people who agreed toparticipate in the study. FSE was applied ony to infertile women. These applications wereperformed individually and took 30 to 40 minutes each. The study was a crosssectional anddescriptive type of study.Results: In this study YÖ total score averages has been observed to be high both infertilewomen (149.42±14.67) and fertile women (147.52±15.04), there was no significantdifference between the two groups (t(191)=0.887, p>0.05). İn infertile women was foundpositive significant relationship between resilience with secure approach (r=0.233), socialsupport search (r=0.215), helpless approach (r=0.263) and time without child (r=0.265)(p<0.05). According to multiple regression analysis, 22 percentage of total variance inresilience significantly determined to be predicted by secure approach and time withoutchild (R=0.469; R2 =0.220; F=4.960; p≤0.001).Conclusion: This study is important for preparing the ground for causality studies.