dc.description.abstract | ÖZET Dilthey'a göre insana özgü tarih ve kültür dünyası, tinsel dünya, doğabilimsel yöntemlerle ele alınmaya elverişli değildir. Çünkü tinsel dünya doğabilimsel anlamda bir olgu dünyası, bir empirik gerçeklik alanı değil, bir anlam dünyasıdır. Bu dünya insanın kendine özgü değerleriyle, normlarıyla, ilkeleriyle, kurallarıyla oluşturduğu bir alan olması itibariyle, bir doğal olgu gibi açıklanmaya değil, anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Bu anlama edimini de ancak insani dünyanın bilimleri olan tin bilimleri gerçekleştirebilir. Çünkü insana özgü değerlerin, normların, kuralların, ilkelerin doğada karşılığı yoktur. Doğa bilimlerinin, konusu olan doğa karşısındaki yasalar keşfetmeyi amaçlayan tutumu bize bu insani dünyayı açamaz. Şu halde tin bilimleri insanın kendine dönük bir gerçekliği tanıma isteğinin ürünleridir. Ancak tin bilimlerinin bilgi kuramsal temelleri nasıl oluşturulacaktır? Bu bilimler doğa bilimlerine kaynaklık eden yeniçağın doğa bilimci bilgi kuramıyla çalışmazlar. Yeniçağ bilgi kuramı, bir `doğa bilimci bilgi kuramı` olmuştur. Bu bilgi kuramı pozitivizmden aldığı etkilerle, bilim denilen etkinliğe tarihselliğimizi, tinselliğimizi karıştırmamız gerektiği görüşüyle hareket etmiştir. Buna karşılık tin bilimleri insan, yaşantısı, insan düşüncesi tarafından biçimlendirilen bir dünyanın bilimleri oldukları için, bu bilimlerin dayandığı zemin tinsellik ve tarihselliktir. Bu nedenle Dilthey, tin bilimlerine uygun düşecek bir bilgi kuramının tinselliiği, tarihselliği kucaklayan yaşantı zemini içinden hareket edeceğini belirtir. 140`Yaşantı` adeta Dilthey'ın anahtar kavramıdır. Yaşantı Dilthey'a göre bilgiyi en genişliğiyle kucaklayan kavram durumundadır. Bu nedenle bilgiyi yaşamanın bir ürünü olarak konumlamak gerekir. Bilgi ile yaşama gerçekliği arasında çok sıkı bir bağ vardır. Bu çerçevede, Dilthey yeniçağ felsefesinin bilgi edinmede temel dayanak noktası olarak gördüğü `deneyim` kavramının, sadece duyum-tasarım kalıpları içerisinde olmasını dar bir konstrüksiyonculuk olarak niteler ve gerçek deneyimin `yaşama deneyimi` olduğunu ifade eder. Dilthey `yaşama` içerisindeki öznenin yaşamın totalitesi içerisinden nesnesine yöneldiğini, öznenin yeniçağ bilgi kuramcılığının düşündüğü gibi salt bir bilgi öznesi olmadığını ifade eder. Yani özne tarihsel- toplumsal-kültürel dünyanın bir ürünüdür, salt bir bilgi öznesi yoktur.. Dilthey bu öznenin tarihsel olarak oluşması dolayısıyla onun yaşamı, algılayışının da tarihselliğe-tinselliğe bağlı göreli bir algılama olacağını belirtir. Dilthey doğa ve tin bilimlerini, bilgisel hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için izledikleri yöntemler açısından farklı bilimler olarak görür. Doğa bilimlerinin hedefi, olguları hakkında yasalar bulmaktır. Doğa bilimleri açıklamacı etkinlikler olarak hedeflerini saptarlar. Açıklamada tikelin tümel ile olan ilişkisiyle ifade edilmesi söz konusudur. Tin bilimlerinin hedefi ise konusu olan tinsel dünya hakkında yasalar keşfetmek değildir. Konusunu kendi özgüllüğü ve benzersizliği içinde anlamaktır. Bu nedenle tin bilimleri doğa bilimlerinden farklı olarak `anlama` gibi bir yöntemle konusu olan tinsel dünyaya yönelip bu dünyayı anlamaya çalışır. Dilthey'ın erken dönemleri için geçerli olmak üzere anlamanın psikolojik bazda temellendirilmesi söz konusudur. Psikolojik temellendirmede iki temel kavramın önplana çıktığını görmekteyiz. Bu kavramlar özdeşleyim (einfühlung, empathy) ve `duygu ve düşüncede yeniden kurup yaşama` (nacherleben, re-living) kavramlarıdır. `Einfühlung` insanın kendini başka bir insanın yerine koyup onunla 141özdeşleşme çabasını ifade eder. `Nacherleben` ise bir insanın içinde bulunduğu tinsel-tarihsel durumun `yeniden kendimizde hissedilmesini, yaşanmasını` ifade eden bir kavramdır. Dilthey ilerleyen dönemlerinde anlamanın psikolojik bir zeminde temellendirilmesinin yetersizliklerini görmüştür. Ve bu nedenle salt bir psikolojik analizin, bireyle özdeşleşme, onu duygu ve düşüncede yeniden kurup yaşamanın yeterli olmadığı sonucuna varmıştır. Böylelikle Dilthey anlamanın salt bir psikolojik zeminde yürüyemeyeceğini gördüğü için, anlamaya ilişkin psikolojik temellendirme yerini hermeneutik temellendirmeye bırakır. Bu geç evresinde Dilthey'ın anlama kuramında öne çıkan kavramlar nesnel tin, yönelimsellikler öğretisi ve biyografi modelidir. Nesnel tin (objektive geist) Dilthey'da Hegeici içerikten farklı olarak hukuk, din, kültür sistemleri, felsefe vb. gibi insan yaşamının ürünlerini içeren kültürel bir boyut kazanır. Diithey'a göre nesnel tin, insanı doğumdan ölüme kadar belirleyen bir nitelik taşımaktadır. İnsan bu nesnel tin ortamında yaşayıp, düşündüğü ve yarattığı için, insanı ve yaratımlarını anlamaya çalışırken, bunların içerilmiş oldukları nesnel tin ortamını göz önünde bulundurmamız, onları daha doğru bir şekilde kavramamıza olanak sağlar. Dilthey bu nedenle bir insanı anlamada onun tinselliğine tarihselliğine, içinde yer aldığı nesnel tin ortamına yönelmemizi önerir. Yönelimsellik öğretisi ile Dilthey, tinsel dünyanın tarihsel dönemlere özgü yönelimler ile insan eylemleri arasındaki bağıntı temelinde anlaşılması gerektiğini ifade eder. Biyografi modeli ile de nasıl ki kendimizi bulunduğumuz anın tinsel-tarihsel zemininden hareketle anlıyorsak, tin dünyasının, tarih dünyasının da bulunulan tinsel-tarihsel zeminden hareketle ancak anlaşılabileceğini belirtir. Bu anlama anlamayı gerçekleştiren öznenin bulunduğu anın anlam paradigmasına bağlı olacağından herzaman göreli bir nitelik taşır. Çünkü görelilik tarihsel dünyanın bilinme tarzıdır. 142 | |