dc.description.abstract | ÖZET 1908 yılında, Avusturya'nın 1878'den beri işgal etmiş olduğu Bosna- Hersek topraklanın, kendi yönetimine katmak istemesi, o günün şartlarında Osmanlı Devleti dahil bütün Avrupa Devietleri'nin tepkisini çekmişti. Avrupalı devletler, kendi çıkarları doğrultusunda Berlin Anlaşması'na aykm olduğu gerekçesiyle Bosna-Hersek'in ilhakına karşı çıkarlarken, Osmanlı Devleti olayı halkına, tamamen Avrupa'ya en yakın bir müslüman toprağının elinden alınması şeklinde göstermişti. Çünkü, Bosna-Hersek'i zaten elden çıkmış olarak gören Osmanlı Hükümeti, taviz koparabilmek amacıyla halkı yanında görmek istemişti. Bu nedenle, özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin de desteklenmesiyle halkın içinde, Avusturya'ya karşı büyük bir nefret oluşturuldu. Bu nefretin ilk yansımasını oluşturan fes boykotunun ardından, toplumun bütün kesimlerinde Avusturya mallarına karşı şiddeti bir boykot uygulanmaya başlandı. Boykot başlangıçta, İstanbul, İzmir, Selanik, Trabzon, Beyrut, Yafa ve Trablusgarb gibi liman şehirlerinde, mallann girişinin fazla olması nedeniyle uygulanırken, zamanla çeşitli sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Bu sorunların nedeninin başında, önceden sipariş edilmiş mallara da boykot uygulanmasıyla Osmanlı tüccarının da zarar görmesi geliyordu. Aynca Avusturya'ya olan nefretin çeşitli alanlara da yansımasıyla bazı sertlik yanlısı olaylar da gerçekleşmiş ve Avusturya mağazaları, saldırıya uğramaya başlamıştı. Dönemin Avusturya elçisi Palla Vicininin Babıali nezdindeki protesto şeklindeki önemli katkılan ve esnaf ve tüccarların zarar görmesi nedenlerinden dolayı, boykot Ekim ayının sonlannda etkisini yitirmişti.İşte bu ortamda, ipleri tekrar eline alan İttihatcılar'm büyük çabalarıyla, Kasım ayı başlarında Osmanlı Devleti'nin önemli şehirlerinde oluşturulan Boykotaj Cemiyetler'i, boykotun örgütlenmesi, uygulanması ve denetlenmesi konusunda büyük basan sağladılar. Harb-i İktisadi Cemiyeti adını da taşıyan bu sendikalar, gazetelere verdikleri ilanlarla daha önce Avusturya'ya sipariş verilen malların Osmanlı malı sayılacağını söyleyip bu sorunu çözerken, boykota uymayanların da teşhir edileceğini belirterek, boykota biraz korkutmayla da olsa belirli bir ivme kazandırmışlardi-Artık tüccarlar ve esnaflar, teşhir edilmemek çabasıyla bir daha Avusturya ile iş yapmayacaklarını bildirerek, Boykotaj Cemîyeti'ne üye olmaya başlamışlardı. Boykotaj en fazla limanlarda uygun ortam bulabildiği için, en önemli rol mavnacılar ve hamallara düşüyordu. Boykotu fırsat bilen bu gruplar, daha önceki yıllarda yabana şirketlerin limanda güçlenmesiyle kaybettikleri bazı haklan geri alma çabasına girerek, boykota büyük destek vermişlerdi. Bu desteklerini, limanlarda gemileri kontrol ederek, Avusturya mallarını geri çevirerek ve bazı yerlerde de zor kullanma yoluyla, malı taşımak isteyen azınlık hamal arkadaşlanm engelleyerek göstermeye başlamışlardı. Başlangıçta boykotu ciddiye almayan Avusturya Hükümeti ise, Boykot Sendikalarıyla düzene giren boykotaj nedeniyle zararlannın derecesini daha iyi anlamaya başlamıştı. Palla Vlcini ise, protestolarını yükseltip, İstanbul'u terk etme gibi tehdit noktasına kadar gelmişti.Daha önce, boykot bitmeden ikili görüşmelere başlamayacağını belirten Avusturya'ya karşılık Osmanlı Devleti, görüşmelere başlandığı takdirde boykotun sona ereceğini bildiriyordu. Osmanlı Devleti'nin büyük şehirlerinde başlayan boykot, zamanla taşralarda da kendini göstermiş ve köylerden, Hindistan, İran, Arabistan veMısır'a kadar yayılmıştı. Hatta, Avusturya'nın politikasından rahatsız olan İngiltere, İtalya, Sırbistan gibi Avrupa şehirlerinde de uygulanan boykot, Avusturya'yı iyiden iyiye zarar sokmuştu. Osmanlı'ya m£d ihraç edemeyen fabrikaların kapanmaya başlamasıyla tepkileri artan Avusturya tüccarlarının, kendi hükümetlerine de baskısı artınca.Avusturya daha önceki görüşünü değiştirerek, Osmanlı Devleti ile anlaşmak için masaya oturdu. Osmanlı Devleti de Avusturya ile savaşa giremeyeceği için, taviz koparma amacında olduğundan aynı görüşteydi ve bu amaçla Sadrazam Kamil Paşa limanlara gönderdiği bir genelge ile Avusturya boykotunun sona ermesi emrini vermişti. Ancak, hamallar ve mavnacılar, haklarını henüz geri almamışlardı ve İttihatçılar da otoriteyi kimseye kaptırmak istemiyorlardı. Bu nedenle, hala boykotu sürdürme niyetindeydiler. Sonunda iki devletin, Bosna-Hersek konusunda anlaşmaya varmasıyla sorun çözülmeye başladı. Avusturya iki buçuk milyon Osmanlı lirası tavizat vermeyi kabul ederken, bu protokol ile boykotun sona ereceğini düşünüyordu. Ancak Selanik ve İstanbul Boykotaj Cemiyetleri ile hamal ve mavnacılar bu görüşte değillerdi. Bunlar, protokolün her iki devletin meclisinde onaylanıncaya kadar, boykotajın devam edeceğini belirtirlerken kendi çıkarlarını düşünüyorlardı. Nihayet, hamallar ve mavnacılann yabancı liman şirketlerinden bazı haklar alması, Kamil Paşa hükümetinin düşmesi ve yerine geçen Hüseyin Hilmi hükümetiyle Mebusan Meclisi'nin, anlaşma protokolünü 26 Şubat 1909 tarihinde imzalamasının ardından, ertesi gün Selanik Boykotaj Cemiyeti'nin, boykotun sona erdiğini belirten ilanının da gazeteler de yayınlanması ile 7 Ekim 1908 tarihinden itibaren devam eden boykotaj sona ermiş oldu. | |