dc.description.abstract | ÖZET Günümüzde Edebiyat incelemesi ve Eleştirisinin, Kültür Araştırmalarından ayrı düşünülemediği bir gerçektir. Otuz yıla yakın bir süre Anglo-Amerikan eleştiri geleneğine egemen olan `Yeni Eleştiri` okulunun edebiyat eserini tüm sosyo-ekonomik ve kültürel değerlerden soyutlamış olarak ele almaktaki ısrarlı tutumu `Tarihsel` yaklaşımın post modern yorumlan olan `Yeni Tarihçilik` ve `Kültürel Özdekçilik` yöntemleri yemden güncellik kazanmıştır. Tezin ilgi alanım belirleyen en önemli etkenlerden birisi de ülkemizde de yaygınlaşan `Amerikan Alan Çalışmaları` ya da American Studies programlarının çok disiplinli bir araştırma alanım öngörmesidir. Bu nedenledir ki, bir çok yapıta konu olmuş New York kentinin tarihsel, sosyal, ekonomik yapılanmasını, özellikle, yirminci yüzyılın ilk yarısında geçirdiği değişim olguları çerçevesinde en iyi sergileyen The Age of Innocence. Manhattan Transfer ve Breakfast at Tiffanvs' adlı romanları incelemek üzere seçtik. Çalışmalarımızı tarihsel, sosyo-ekonomik ve mitik düzlemlerde genişleterek hem `Yeni Tarihçilik` yöntemini uygulamak, hem de alanımız gereği disiplinler arası bir çalışma yapmak olanağım bulduk. Özgür sosyo-ekonomik ve kültürel dokusu ile Amerikan tarihi ve yaşamım, hem en iyi hem de, genel yapıdan farklılaşmış olarak temsil eden New York kentinin neden bir çok yazarın imgelerinin gücünü harekete 143geçirdiğini de açılamayı hedefledik. Bilindiği gibi, yazarlar sosyal oluşum ve değişim rüzgarlarının yoğun olduğu iklimleri seçerler. Amerikan edebiyatına damgasını vuran yazarların New York ile dolayısıyla yaşadıkları dönemin New York'unu belirleyen tarihsel olgularla doğrudan ya da dolaylı ilgileri vardır ve yaratıcı güçleri bu yöntemlerde koşullandınlmıştır. Örneğin, Washington Irwing Hollanda asıllı arazi sahiplerinin onsekizinci yüzyıl New York' unda,- kırsal kesimdeki yaşantılarım anlatırken o dönemin tarımsal kapitalizmini de ana hatlarıyla çizmiştir. J.F. Cooper yavaş yavaş kentleşen New York'tan Batı'ya yeni yerleşim alanlarına göçme arzusunu dile getirirken, tarımsal kapitalizmden endüstriyel kapitalizme geçiş sancılarım bilinçsiz de olsa yansıtır. Walt Whitman'm New York'u sözcülüğünü yaptığı Amerikan demokrasisi içinde yeralan renkli insan mozaiğinin iyimser bir yorumudur. Buna karşın, Theodore Dreiser' a göre New York acımasız kapitalizimin adeta soluk alan, yaşayan, insanların yazgılarını belirleyen gücünün simgesidir. Yirminci yüzyılın başmda büyük iş ortaklıklarının, uluslararası şirketlerin, parasal desteğiyle New York bir eğlence ve sanat merkezidir. F.S. Fitzgerald' a göre artık kent yozlaşma sürecine bile girmiştir. Zira kentin göze batan insanları artık gangesterler ve sonradan görmelerdir. Saul Bellow, Ralph Ellison, J.D. Salinger gibi etnik kökenli yazarların New York'u ve egemen kültürün dışmda kalan marjinallerin kentin varoşlarında soluk almaya çalıştıkları bir kaostur. Allen Ginsberg, Jack Kerouac, gibi sistem karşıtı yazarlar için New York birbirlerini etkiledikleri, yeni görüşlerini sınamak olanağım buldukları entellektüel bir 144ortamdır. Kısaca, kentin ve orada yaşayan insanların anlatacak o kadar çok öyküleri vardır ki, yazarların büyük bir bölümü geleneksel roman anlatımının yetersiz kalacağı düşüncesiyle `Dökümanter` ve `Deneysel` anlatım tarzım benimsemişlerdir. Jack Kerouac'dan, Norman Mailer'a ve E.L. Doctorov'a uzanan çizgide New York dökümanter romanlara (On the Road, Barbarv Shore ve The Rag Time gibi) konu olmuştur. Kuşkusuz bu geleneğin ilk örneğini Manhattan Transfer ile 1920'lerde Dos Passos vermiştir. Maceracı iş adamlarından, sanatçılara aydınlara kadar Amerika'ya basan düşlerini gerçekleştirmek için göç eden insanların basanları, düş kınklıklan, bu geniş tipleme yelpazesi içinde anlatılır. Kentin kimleri düşlerine kavuşturduğu, kimleri bir safra gibi silkip attığı, karmaşık, hatta olmayan bir olay örgüsü, özellikle kurgulanmış bu karakter tablosunda birleştirici tek motif hatta tek olgu olduğu açıkta*. Eserde film karelerini anımsatan sahnelerde rastlanır kişileri zaman zaman getirilir, zaman zaman onlarla ilgili film bağlantılan kesilir. Film karelerini anımsatan bu sahnelerde rastlantılar karşımıza Ellen Thatcher gibi büyük bir sanatçı olma hülyalanyla yaşayan ikinci kuşak göçmen ile Jimmy Herf gibi kuşaklar boyu Amerikalı olmasına rağmen düzenin organı bir gazetenin yöneticisi olmayı red eden idealistler buluşur ve bir süre sonra mutsuz bir son bulur. Manhattan Transfer'in New York'un dan 20-30 yıl öncesini The Age of Innocence adlı romanına konu edinen Edith Wharton saygın iş adamlarının ve ve büyük ailelerin yönetiminden İç Savaş sonrasının sonradan görmelerin, ilkeli politikacılardan sözde halkçı politikacıların ve çıkarcıların eline geçen elit New York kültürünün toplumsal ve kişisel 145bazda yol açtığı düş kırıklıklarını, ahlak çöküntülerini anlatır. Bir aşk üçgeni çerçevesinde gelişen olay örgüsünde klanlaşmış zengin ailelerin, sistem koruyucu muhafazakarların başkalarının özel yaşam ve dünyalarım nasıl yönettikleri, onları nasıl mutsuz ettikleri anlatılırken Wharton'un seçtiği yöntem, anlatım biçimi `Eleştirel Gerçekçilik`tir. Doğal olarak bu geleneksel yöntem yazara sosyal ve tarihsel olguları gerçekçi bir biçimde yansıtma olanağı tanır. Örneğin, romanın yan olayları, kentin soylu zengMerinin alanlarım zorlayanların, sınıf atlama skandallanm, kentin piyasasma, borsasma, hat ta kültürüne egemen olmak için ne tür dolaplar çevirdiklerim de anlatmak üzere kurgulanmıştır. Truman Capote'nin Breakfast at Tiffany's de çizdiği New York tablosunda artık sınıflar arası çatışmalara, tarihsel ve sosyo-ekonomik yapının karakterler ve olay örgüsü üzerindeki etkilerine yer verilmez. Kentin cazibesi artık Amerika'nın taşra kentlerinden şanslarım denemek üzere New York'a gelen Holly Golightly gibi amaçsız maceraprestler ya da Greenwich Village'in sanatçı atmosferi ile bütünleşip yazarlık mesleği için esin kaynağı arayan anlatamc-yazar gibi kişilere yöneliktir. Bir başka deyişle, kent artık Amerikan Basan Düşü peşinde koşan ilk dönem göçmenlerin değil Amerikan taşra yaşantısının tekdüzeliğinden kaçanların sığmağı olmuştur. Bu olguyu, amaçsız insanların rüzgarın önünde yaprak gibi savrulduğu bir yaşam tarzım anlatacak en uygun yöntemi bulan Capote, Holly Golightly'nin kişiliğinde `pikaresk` roman geleneğinin modern dünyaya uyarlanmasını biraz da absurdist bir yakalaşımla gerçeMeştirmiştir. 146Tezin disiplinlerarası niteliği nedeniyle tezde tek bu savı izlemedik; bu savla ilgili destekleyici ya da aykırı görüşlere sahip eleştirmenleri ve eleştirilerini özet bilgiler olarak vermedik. Çünkü, ikinci kaynak olarak başvurduğumuz eserlerin çoğu tarih, ekonomi ve sosyoloji alanlarında yazılmış kitap ve makaleler, ya da kültür ve etnik konulan işleyen özel araştırmalardı. Kent - kültür - mit - etnik doku - çok kültürlülük bağlantılarım araştıran eserler dışında ele aldığımız üç romanı genel hatlarıyla eleştirenler de çalışmamıza ışık tuttu. `Ele aldığımız romanlar a) Amerikan tarihinin 1900-1950 döneminin b-) New York kenti Amerikan ekonomik sisteminin c-)Amerikan kültürel yapısının d-)etnik mozağinin en belirgin örnekleridir` şeklinde özetleyebileceğimiz savlan daha çok kişisel gözlemlerimiz, bulgularımız ve bunların diğer kaynaklarla desteklenmesi sonucu ortaya çıkaran sentezler üzerinde geliştirdik, ve disiplinlerarası bilgi birildminin süzgecinden geçirerek kanıtladık. Sonuç olarak, New York kentinin toplumsal tarihi, ekonomik ve kültürel açıdan tanıtmak gibi kültür ağırhkh bir çalışmada, örnek olarak ele aldığımız üç romanı estetik açıdan değerlendirirken `yeni tarihçilik` den `mit incelemelerin`e dek uzanan eleştiri yöntemlerine baş vurduk. Bölüm başlıklan tezin disiplinlerarası karakterine uygun olarak seçilmiştir. Örneğin I. Bölümde, New York'un Amerikan tarihindeki önemli konumunun altım çizmek istedik. 147`The City and the Success Myth in New York` başlıklı II. Bölüm daha çok `kent` kavramının çeşitli uygarlıklarda ve dinlerde neyi temsil ettiğini ve hangi `mitik` boyutlarda, insanlığın, özellikle Anglo-Amerikan deneyiminin `ortak bilincinde` yerleşen kent `ilköraeğinin` (Archetype) Amerikalı yazarların eserlerinde nasıl yankılandığım kronolojik bir düzlem içinde anlattık. İncelediğimiz, üç eserde Edith Wharton, John Dos Passsos ve Truman Capote'nin yaratıcı güçlerinde New York'un gelişen bir dünya ticaret merkezi, daha sonra çok kültürlü bir metropol ve sanat merkezi olarak Amerikan yaşantısını simgelediğim öne sürdük. `MulticulturaHsm and New York` başlıklı m. Bölümde `çok kültürlülüğün` tanımlanmasını ve New York'un Amerika Birleşik Devletleri'nin genel politikası durumuna gelen `çok kültürlülük` kavramımn en tipik örneği olduğunu, özellikle Manhattan Transfer'ı örnek seçerek belirttik. Bu bölümde çizilen New York portresinde özellikle, Manhattan Transfer de çeşitli ülkelerden gelen farklı ırk ve uluslara mensup göçmenlerin kentin ve Amerikan yaşamının özelliklerini özümseme ve uyum süreçleri incelenirken onları güdüleyen `Amerikan Basan Düşünü` ne dereceye kadar gerçekleştirebildikleri araştırılmıştır. Onların, bir sanatçı, bir iş adamı, bir gazeteci-yazar, bir sendika başkam v.b. gibi rollerde gösterildikleri, toplumun basan merdivenlerinde en üst noktaya çıkaran ya da en altta ezilirken verdikleri uğraş, bir bakıma uyum ya da uyumsuzluklarının ölçütü olduğuna bizi inandırmıştır. 148IV. Bölüm New York'un Amerikan materyalist felsefesinin simgesi olduğu kuramından yola çıkarak, tarih boyunca Amerikan kapitalizminin gelişimindeki hamlelerin başlangıç noktası olarak New York'u tanımlamak istedik. New York kentinin Hollandalı yerleşimciler tarafından kurulduğundan bu yana kapitalist sistemin evrelerini simgelediği görüldü. Örneğin kent onyedinci yüzyılın büyük arazi samplerinin tekelinde gelişen taran kapitaliziminden, cumhuriyetin ilk yıllarında oluşan, bankerlik ve ticaret olgusuna, ondokuzuncu yüzyılın endüstriyel kapitalisimine geçiş sürecini nasıl simgelediği üç romandan alman örneklerle anlatılmıştır. 149 | |