dc.description.abstract | ÖZET İslâm ülkelerinin eğitim kurumlarından biri olan medreselerin ortaya çıkışı, Türklerin Anadolu'yu fethinden önceye uzanmakla birlikte, 10. ve 11. yüzyıllara tarihlenen medreselerin hemen hepsi harap olmuş, sadece temelleri günümüze ulaşabilmiştir. Bugün sağlam durumda olan en erken tarihli medrese örneklerinin 12. yüzyıl ve daha sonrasına tarihlendikleri görülmektedir. Anadolu medreselerinden günümüze ulaşabilmiş en erken medrese örnekleri ise, 12. yüzyıl ortalarına aittir. Anadolu medreselerinin mimarisinde, ilk örneklerden itibaren bir gelişme izlenmekle birlikte, özellikle Osmanlı öncesi Anadolu medreselerinde, belli kuralları olan bir plan şemasının esas alındığı görülmektedir. Erken Osmanlı dönemi mimarisi, Anadolu Türk mimarisinde yeni bir dönemin başlangıcıdır. Bu dönemde, gerek mimari, gerekse süslemede bir değişim gözlenmektedir. Erken dönem Osmanlı medreselerini konu alan bu çalışmada, 14 ve 15. yüzyıllarda inşa edilmiş ve günümüze sağlam durumda ulaşabilmiş otuz altı medresenin genel mimari özelliklerini belirlemeye çalıştık. Erken dönem Osmanlı medreselerinde cephe duvarları, kesme taş, moloz taş veya taş ve tuğlanın dönüşümlü olarak yerleştirilmesiyle inşa edilmiştir. 15. yüzyıl ortalarına kadar, medreselerin çoğunda, cephe duvarlarının, dönüşümlü olarak yerleştirilmiş taş ve tuğla sıralarıyla; 15. yüzyılın ikinci yansında ise, kesme taşlarla kaplandığı görülmektedir. Bu dönemde çok az rastlanan devşirme kesme taş malzeme, sadece birkaç yapıda, köşe taşı olarak kullanılmıştır. Revak cepheleri, iki örnek dışında, tuğla ve/veya kesme taşlarla kaplıdır. Revak cephesi, sadece kesme taşlarla kaplanmış medreselerin, genellikle 15. yüzyılın ikinci yansına tarihlendikleri gözlenmektedir. Bu dönem medreselerinde, gerek dış cephelerde, gerekse revak cephelerinde görülen en yaygın kaplama türünün, tuğla ve taş sıralarından oluşan almaşık örgü olduğu dikkati çekmektedir. Revak desteklerini birbirine bağlayan kemerler de tuğla, kesme taş veya dönüşümlü olarak yerleştirilmiş tuğla ve kesme taşlarla inşa edilmiştir. Erken dönem Osmanlı medreseleri, çoğunlukla bağımsız birer yapı olarak tasarlanmışlardır. Ancak, ilk kez bu dönemde, cami ve medresenin birlikte planlandığı; her iki yapının aynı avluyu ortaklaşa olarak kullandıkları örnekler ortaya çıkmaktadır. Erken dönem Osmanlı medreselerinin tümünün, düzgün dikdörtgen bir plan şemasına sahip oldukları söylenemez. Düzgün dikdörtgen örneklerin yanısıra, çokgen, kare veya L ve U şekilli bir alan üzerine oturan medreselere de rastlanmaktadır. Dershane mekânları, çoğu örnekte, medrese kütlesinden dışa taşıntı yapmaktadır. Bu dönem medreselerinin önemli bir bölümünde mekânların, avlunun dört kenarını kuşatmadığı, bir veya iki kenarın boş bırakıldığı görülmektedir. Avlunun bir kenarının boş bırakıldığı bazı örneklerde, bu kenar bir ihata duvarıyla kapatılmış, bazılarında ise, avlu, tamamen dışa açık bırakılmıştır. Bu dönemde, kapalı avlulu medrese şemasının pek tercih edilmediği; günümüze ulaşabilmiş medreselerden önemli bir bölümünün açık avlulu olduğu görülmektedir. Avlunun iki, üç veya dört kenarında yer alan revaklar, sütun veya payelerle taşınmaktadır. Özellikle, 15. yüzyıl sonlarına doğru inşa edilmiş medreselerde, taşıyıcı olarak sütunun tercih edildiği gözlenmektedir. Bu dönem medreselerinin en önemli özelliklerinden biri de, revak birimlerinin çoğunlukla, kubbelerle örtülü oluşudur.Erken dönem Osmanlı medreselerinde en dikkat çekici yenilikler, öğrenci hücrelerinde görülmektedir. Bu dönem medreselerinden çoğunun öğrenci hücrelerinde, birer ocak nişi ve dışa açılan normal boyutlu pencereler vardır. Ayrıca, Osmanlı öncesi Anadolu medreselerinde öğrenci hücrelerinin üzerini örten tonozun yerini, kubbenin aldığı gözlenmektedir. Osmanlı medreselerinde dershane için ayrılmış tek bir mekân vardır. Bu, ya bir dershane eyvanı ya da kapalı bir dershane mekânıdır. Osmanlı öncesi Anadolu medreselerinde gördüğümüz, ana eyvan ve iki yanındaki birer büyük mekândan oluşan kompozisyona ise, bu dönem medreselerinin hiçbirinde rastlanmaz. Bir grup medresede, ders yapmaya uygun büyük bir mekânın dahi bulunmadığı görülmektedir. İncelediğimiz örneklerin önemli bir bölümünde, dershane eyvanı ve/veya kapalı dershane mekânları, bulundukları cepheden kısmen ya da tamamen dışa taşıntı yapmaktadır. Bu mekânlar, birkaç örnek dışında, birer kubbeyle örtülüdürler. Osmanlı öncesi Anadolu medreselerinin tümünde bulunan ve sayıları bir ile dört arasında değişen eyvana, erken dönem Osmanlı medreselerinden bazılarında hiç rastlanmaz. İncelediğimiz örneklerde, mescid ya da türbe için ayrılmış özel bir mekân yoktur. Ancak, bazı medreselerde, dershane eyvanı ve/veya kapalı dershane mekânının mescid olarak kullanıldığı, bu mekânlarda yer alan mihraplardan anlaşılmaktadır. Osmanlı medreselerinde taçkapı, yapının çarpıcı bir unsuru olmaktan çıkmıştır. Bazı medreselerin girişleri, basit bir açıklıktan ibarettir. Osmanlı öncesi dönem taçkapıların anımsatan, arkaik karakterli birkaç taçkapı örneğinde de, dikkate değer herhangi bir süsleme mevcut değildir. 15. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen bir grup medresede ise, taçkapının, dışa açılan bir eyvanın gerisine yerleştirildiği gözlenmektedir. Osmanlı öncesi Anadolu medreselerinde helaya ilişkin bilgiler tahminlerden öteye gitmemektedir. Buna karşılık, erken dönem Osmanlı medreselerinden bazılarında, medrese bünyesinde veya medreseyle bağlantılı helalar bulunduğu görülmektedir. İncelediğimiz örneklerden birkaçında, medresedeki diğer mekânlardan farklı, küçük ve korunaklı birer mekân bulunmaktadır. Bu mekânların işlevleri kesin olarak bilinmemekle birlikte, kütüphane olarak tasarlanmış olabilecekleri akla gelmektedir. Osmanlı öncesi dönemde, hemen hemen tüm medreselerde bulunan çatıya çıkış merdivenleri, bu dönem medreselerinde yoktur. Beylikler döneminden itibaren, Anadolu Türk mimari süslemesinde görülen sadeleşme, erken dönem Osmanlı medreselerinde de hissedilmektedir. Bu dönem medreselerinin basit süslemeleri, taçkapı, avlu revakı, dershane eyvanı ve kapalı dershane mekânı ile kapı ve pencere alınlıklarında yoğunlaşmaktadır. Taş süslemeler, Tuğla-taş duvar süslemeleri ve Çini, çini-mozaik ve sırlı tuğla süslemeler olmak üzere üç ana grupta toplanabilen bu süslemelerde, bitkisel ve geometrik örneklerle, yazı şeritleri kullanılmıştır. | |