Larinks kanserlerinde eozinofilik infiltrasyonun klinikopatolojik önemi ve prognoza etkisi

Abstract

44 ÖZET Baş ve boyun squamoz hücreli kanserlerinde tümör dokusunda eosinofil varlığının önemli bir prognostik faktör olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızın amacı larinks sguamöz hücreli kanser tanısı alan ve primer cerrahi rezeksiyonla tedavi edilen olgularda tümör dokusundaki eozinofil varlığıyla prognoz arasındaki ilişkiyi belirlemekti. Çalışmaya 1994 ile 1999 yılları arasında kliniğimizde tedavi edilen, yaş ortalaması 59.3 ± 8.7 (38-76) olan 60 (58 erkek, 2 kadın) vaka alındı. Hastaların klinik özellikleri, hastalığın evresi, yaşam süresi retrospektif olarak kaydedildi. Hastalara ait doku preparatları bir patolog tarafından yeniden değerlendirildi. Tümör dokusundaki eosinofil sayısı ile beraber tümörün histolojik differensiasyonu, invazyon paterni, tümör dokusunda lenfosit infiltrasyonu, histolojik lenf nodu metastazı, perinöral ve lenfovasküler invazyon varlığı araştırıldı. Altmış vakanın 21'inde (%35) tümör dokusunda eosinofil infiltrasyonu saptandı. Eosinofil varlığıyla iki yıllık yaşam süresi arasında doğru ilişki saptandı (p=0.008). Orta derecede differensiye tümörlerde (p<0.001) ve yıldız şeklinde invazyon paterni olanlarda (p=0.009) eosinofil infiltrasyonu anlamlı olarak yüksekti. Vasküler invazyon (p=0.001) ve lenf nodu metasıtazı varlığında (p=iı.Uü6) eosinofil sayısı anlamlı olarak düşük saptandı. Eosinofil varlığı ile perinöral invazyon, hastalığın klinik evresi ve tümör dokusunda lenfosit infiltrasyonu arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Sonuç olarak larinks squamoz hücreli kanserlerde tümör dokusunda eosinofil varlımı prognostik faktör olarak kullanılabilir.

45 SUMMARY It was published that tumor associated tissue eosinophilia (TATE) to be a favorable prognostic indicator for squamous cell carcinoma of the head and neck. The aim of our study was to determine the relationship between the presence of eosinophilia in the tumor tissue and prognosis in the patients with squamous cell carcinoma who were treated by surgical resection. Sixty patients (58 male, 2 female) with a mean age of 59.3 ± 8.7 (38-76) years old, who were treated in our clinic between 1994 to 1999 were studied. The clinical features of patients, stage of the disease and survival of the patients were recorded retrospectively. Patients' tissue specimens were evaluated again by one pathologist. The presence of eosinophilia, histological differentiation of the tumor tissue, invasion pattern of the tumor, lymphocyte infiltration in the tumor, histologically proven lymph node metastasis, the presence of perineural and perivascular invasion were investigated. Eosinophilic infiltration was identified in the 21 out of 60 (35%) patients. There was positive correlation between the presence of eosinophilia in the tumor tissue and survival (p=0.008). The number of eosinophilia was significantly high in the moderate differentiated tumor tissue (p<0.00l) and in the tumor showing finger-like invasion pattern (p=0.009). There was inverse correlation between the presence of eosinophilia and vascular invasion of the tumor (p=0.001) and histolgically proven lymph node metastasis (p=0.006). There was no correlation between the presence of eosinophilia and perineural invasion, lymphocyte infiltration in the tumor tissue and the stage of the disease. In conclusion, the presence of eosinophilia in the squamous cell cancer of the larynx can be used as a prognostic factor.