dc.description.abstract | ÖZET Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in ortanca oğlu olarak 1190 yılı civarında dünyaya gelen I. Alâeddin Keykubat'ın çocukluğu hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Bildiğimiz kadarıyla babası I. Gıyaseddin Keyhüsrev 1197 yılında tahtını Rükneddin Süleyman Şah'a bırakmak zorunda kalınca küçük yaştaki I. Alâeddin Keykubat ve kardeşi I. İzzeddin Keykavus da babaları ile birlikte sürgün olarak İstanbul (Bizans)'a gittiler. Ancak, 1205 yılında babası I. Gıyaseddin Keyhüsrev tekrar Türkiye Selçuklu tahtına çıkınca, I. Alâeddin Keykubat içinde artık sürgün hayatı sona ermişti. Biz bundan sonra I. Alâeddin Keykubat'ı Tokat Meliki olarak görmekteyiz. Yaklaşık altı yıl süren Tokat Melikliği (1205-1211) sırasında babası I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in ölmesi üzerine devlet erkanının tahta kardeşi I. İzzeddin Keykavus'u geçirdiğini haber alan I. Alâeddin Keykubat Erzurum Sahibi amcası Mugîseddin Tuğrul Şah ve Ermeni Kralı II. Leon ile saltanatı ele geçirmek üzere ittifak yaparak kardeşine karşı hareket etti. 1211 yılında Kayseri'yi muhasara eden I. Alâeddin Keykubat ve müttefikleri yeni Sultan I. İzzeddin Keykavus'u oldukça zor bir duruma düşürdüler. Fakat Sultan Keykavus, Ermeni Kralı II. Leon ile anlaşarak kendine karşı kurulan ittifakı bozunca bu defa I. Alâeddin Keykubat zor anlar yaşayarak Ankara Kalesi'ne çekildi. Kısa bir süre sonra gücünü toparlayan Sultan I. İzzeddin Keykavus kendisi için hâlâ büyük bir tehlike oluşturan kardeşi I. Alâeddin Keykubat üzerine yürüyüp 1212 ilkbaharında Ankara Kalesi'ni muhasara etti. Bir yıl süren uzun ve şiddetli çarpışmalar sonucunda şehir halkının çok fazla zarar görmesi nedeniyle I. Alâeddin Keykubat 1213 baharında kaleyi kardeşi Sultan I. İzeddin Keykavus'a teslim etti. Bundan sonra Sultan Alâeddin Keykubat için önce Minşar daha sonra Kezirpert Kalesi'ndeki hapis yılları başladı. Ancak Sultan I. İzzeddin Keykavus'un muhtemelen Zilkade 616 / Ocak 1220 yılında ölmesi üzerine bu defa devlet erkanı Kezirpert Kalesi'nde bulunan I. Alâeddin Keykubat'ı tahta çıkarma kararı alınca onuncu Türkiye Selçuklu Sultanı olarak saltanata geçti. Sultan I. Alâeddin Keykubat 1220 yılında Türkiye Selçuklu tahtına çıktığında ülke gerek siyasi gerek iktisadi açıdan gayet istikrarlı bir128 durumdaydı. Özellikle güney - kuzey ticaret yolundaki iki önemli liman şehri olan Sinop ve Antalya'nın fethi Selçuklu Devleti'ne bölge ticaretinde büyük prestij kazandırmıştı. Ancak, bu durumun devam edebilmesi için adı geçen liman şehirlerinin güney-kuzey sahillerindeki diğer limanlarla takviye edilmesi gerekmekteydi. Bunun için Sultan Alâeddin Keykubat ilk iş olarak güney sahillerinde Antalya kadar önemli bir mevkide olan Kalonoros / Galanoros üzerine bir sefer tertip etti ve burayı feth edince de imar ettirip kendi adına nisbetle Alaiye ismini verdi. Daha sonra Sultan Alâedin Keykubat devlet erkanı ile arasında meydana gelen otorite problemini hallederek devlet işleri ile meşgul olduğu bir sırada huzuruna iki tüccar geldi. Tüccarlardan biri transit ticaret merkezi konumundaki Ermeni krallığından geçerken Frenklerin saldırısına uğradığı için zarar ettiğinden, diğeri de Karadeniz sahilinde saldırıya uğradığından dolayı şikayetçi olup kendisinden yardım istedi. Ticaret ve tüccarların güvenliğine son derece önem veren Sultan Alâeddin Keykubat bu şikayetler üzerine derhal Kilikya Ermeni Krallığı ve Karadeniz'deki önemli bir ticaret limanı olan Suğdak üzerine sefer tertib etti (1225). Ticari prestij açısından son derece önemli olan Alâiye, Ermeni Krallığı ve Suğdak seferlerinin ardından Sultan Alâeddin Keykubat'ın Anadolu birliğini sağlamak için 1226 yılında Hısn-ı Keyfa Artukluları, 1228 yılında da Erzincan Mengücüklerinin üzerine seferler tertib ettiğini görüyoruz. Ayrıca, Erzincan seferi esnasında Sultan Alâeddin Keykubat'a 1214 yılından beri Türkiye Selçuklularının vassalı(tâbisi) konumunda olan Trabzon Rum Devleti'nin Sinop'u ele geçirdiği ve sahilleri yağmaladığı haberi gelince derhal adı geçen devlete karşı da bir sefer tertib etti. Saltanatı boyunca Sultan Alâeddin Keykubat'ı, en çok uğraştıran konulardan biri de Celâleddin Harezmşah ve Yass-ı Çimen Savaşı (10 Ağustos 1230) idi. Bilindiği gibi, ilk önceleri gayet dostane başlıyan Celâleddin Harezmşah - Selçuklu ilişkileri daha sonra maalesef bozulmuş ve neticesinde iki Türk devleti birbiriyle savaşmak zorunda kalmıştı. Yass-ı Çimen zaferinin Selçuklu tarihi açısından belki de en olumlu neticesi Erzurum'un ilhakı idi. Ancak bu savaştan hemen sonra artık Moğol saldırıları resmen Türkiye Selçukluları için tehlike haline gelmeye başladı. Nitekim, Celâleddin Harezmşah'ın Yass-ı Çimen'de büyük bir yenilgiye uğradığını haber alan Moğollar Amid'de ona karşı ani bir gece baskını düzenleyerek Selçuklu sınırlarına kadar yaklaştılar. Hatta Cormagon Noyan komutasında bir grup Moğol askeri 1232 yılında Sivas'a kadar ilerledi. Moğolların bu beklenmedik saldırısını haber alan Sultan Alâeddin Keykubat derhal Kemaleddin Kamyar'ı129 merkezdeki kuvvetlerle Sivas'a gönderdi. Ancak, Kemaleddin Kamyar bölgeye geldiğinde Moğolların ayrıldığını görünce bu ani akının sebebini ve etkisini görmek için Erzurum'a kadar gitmek zorunda kaldı. Erzurum'a gelindiğinde Moğolların Selçuklu sınırlarına girmelerinde Gürcülerin tesiri olduğunu öğrenince ordusunu güçlendirip onlar üzerine bir sefer tertib edip bol ganimet elde ettiği gibi Gürcü kraliçesinin Selçuklu Devleti ile akrabalık kurma isteğini sultana iletti. Her ne kadar bu ilk Moğol akım hiç bir problem çıkartmadan neticelenmiş olsa da, Sultan Alâeddin Keykubat ülkenin doğu sınırlarının güvenliği için bazı tedbirler alma ihtiyacı hissetti. İlk iş olarak Kemaleddin Kamyar'ı Ahlat, Van ve Bitlis'in fethine memur etti. Stratejik açıdan son derece önemli olan bu yerler feth edilip kaleleri tamir edildikten sonra, bölgede başı boş dolaşıp talan yapan Harezmli askerler Selçuklu idaresine alındı. Ancak, Melik Eşrefin idaresindeki Ahlat'ın Türkiye Selçuklu Devleti'nin eline geçmesi bu defa da Eyyûbî Meliklerini Sultan Alâeddin Keykubat'a karşı harekete geçirdi. Harput önünde gerçekleşen savaşta Eyyûbîler yenilgiye uğradılar ve kısa bir süre sonra Harput Artukluları da Selçuklu idaresine girdi (1234). 1235 baharı geldiğinde Sultan Alâeddin Keykubat, Türkiye Selçuklu Devleti sınırları yakınındaki Eyyûbî topraklarına bir sefer daha tertib etti ve Harran, Ruha (Urfa) ve Rakka'yı ele geçirdi. Ancak Eyyûbî Sultanı Melik Kâmil kısa bir süre sonra feth edilen yerleri geri alıp Selçukluların yaptırdıklarını tahrip ettirdi. Bunun üzerine Sultan Alâeddin Keykubat, Tacedin Pervane komutasında bir orduyu Amid'e gönderdi. Ancak Selçuklu ordusu kışında bastırmasıyla Amid'in sağlam surları karşısında bir başarı elde edemeden geri döndü(1236). Başarısızlıkla neticelenen Amid seferinin ardından Sultan Alâeddin Keykubat bahar gelince sefere bizzat kendisi çıkmaya karar verdi ve gerekli hazırlıkların derhal tamamlanmasını emredince Kayseri'de büyük bir ordu toplamaya başladı. Bu arada Moğol Han'ı Ögedey'in elçisi olarak Kazvinli Emir Şemseddin, Sultan Alâeddin Keykubat'm huzuruna geldi ve onu Ögedey Han'ın illiğine(tâbiiliğine) davet etti. Moğollara karşı her zaman banş taraftan olan Sultan Alâeddin Keykubat, Ögedey Han'ın teklifini kabul etti. Ayrıca Amid seferine çıkmadan önce Sultan Alâeddin Keykubat küçük oğlu İzzeddin Kılıç Arslan'ı veliahd ilân ettiği gibi devlet erkanını da ona biat ettirdi. 1237 bahan geldiğinde Amid seferi için Harezmli, Ermeni, Rum, Gürcü, Frank, Rus, Kıpçak, ve Kürtlerden oluşan Selçuklu ordusunun hazırlıkları sona ermişti. Muhtemelen Ramazan bayramını müteakip çıkılacak sefer öncesi Sultan Alâeddin Keykubat çeşitli vesilelerle huzuruna gelen elçilere bayramın130 üçüncü günü büyük bir ziyafet tertip ettirdi. Ancak bu yemekte yediği kuş etinden sonra rahatsızlandı ve Keykubadiye Sarayı'nda vefat etti (30-31 Mayıs 1237). Onyedibuçuk yıllık saltanatı boyunca Türkiye Selçuklu Devleti'ni siyasi, iktisadi ve kültürel açıdan doruk noktasına çıkaran Sultan Alâeddin Keykubat kaynaklarda akıllı, adaletli, faziletli ve dindar olarak anılmaktadır. | |
dc.description.abstract | SUMMARY There are not very much informations about Alâeddin Keykubat I. who was born in or about 1190 as the second son of the Sultan Giyaseddin Keyhiisrev I. So far as we know, as his father Giyaseddin Keyhiisrev I. was forced in 1197 to leave his throne to Rükneddin Süleyman Shah, the little Alâeddin Keykubat I. and his brother İzzeddin Keykavus I. have been banished together with their father and gone to exile to Istanbul (Byzantium). However, as his father Giyaseddin Keyhiisrev I. acceded again in 1205 the throne of the Turkish Seljukian Imperium in Turkey, this was also for Alâeddin Keykubat I. the end of his exile life. Thereafter we see Alâeddin Keykubat I. as the Melik (Regional King, Ruler). As he heard that his brother îzzeddin Keykavus I. has been enthroned by the senior officers of the Seljukian Imperial State upon death of his father Giyaseddin Keyhiisrev I. during this regional kingdom as Melik of Tokat (between 1205-1211), Alâeddin Keykubat gone into action against his brother in order to obtain and get the control of Sultanate (sovereignty) after he made an alliance with his uncle Mugîseddin Tuğrul Shah, the Protector (Master) of Erzurum, and the Armenian King Leon II. as Alâeddin Keykubat I. and his allies besieged the town Kayseri (Caesarea) in 1211, the new Sultan izzeddin Keykavus I. fall into difficulties. But as Sultan Kyekavus agreed with the Armenian King Leon II. and disrupted the alliance, Alâeddin Keykubat I. came into a dilemma and retreated to the castle of Ankara. After a short time Sultan Izeddin Keykavus who reaccumulated his powers, marched onto his brother Alâeddin Keykubat who was still a big danger for him and besieged the castle of Ankara in 1212. After a lot of violent and drastic fights continued approximately one year, Alâeddin Keykubat delivered the castle to his brother izzeddin Keykavus I. in 1213 as the peoples of the town suffered to much harm and losses. Thereafter, for Alâeddin Keykubat I. begun the years of prisoning; firstly at the castle of Minşar and than at Kezirpert. As however Sultan izzeddin Keykavus I. died eventually in Zilkade 616 / January 1220, the senior state officers decided to enthrone Alâeddin Keykubat I. who was prisoned at the castle of Kezirpert,124 he acceded again the Sultanate and the throne as the Sultan of the Turkish Seljukian Imperium in Turkey. As Sultan Alâeddin Keykubat finally, after a lot of difficulties, acceded the throne of the Turkish Seljukian Imperium in Turkey, he had taken over a very stabile sultanate with regard to the political and economical situation. Especially the conquestion of the towns Sinop (Sinope) and Antalya (Attalia) which were two very important towns on the trading way south-north, had given a very big prestige to the Seljukian State for the regional trading activities. However, in order to keep this position, these two towns has to be supported by the neighboring port cities at the southern and northern coasts. Therefore, as its first action, Sultan Alâeddin Keykubat started a campaign against the town Kalonoros / Galanoros at the southern coasts which was also very important like Antalya and gave than to the town the name Alâiye after he has caused the renovation and restoration of the town. Thereafter Sultan Alâeddin Keykubat solved the authority problems between him and the senior state officers and started to pay attention to state matters as two merchants came to him. One of these merchants complained that he suffered a lot of losses as he was atacked by the Franks as he passed the Armenian Kingdom being a transit trading center; and the other one complained that he was attacked at the Black Sea coasts; and that both asked him for help. Sultan Alâeddin Keykubat, for whom the security of the merchants was very imported, started immediately upon these complaints a campaign to the Cilician Armenian Kingdom and to the coast town Suğdak at the Black sea (1225). After the campaigns to Alâiye, to the Armenian Kingdom and to the town Suğdak, which were very important for the commercial prestige of the Seljukian State, we see in the history that Sultan Alâeddin Keykubat started in 1226 a campaign against the Artoukids of Hısn-ı Keyfa and in 1228 against the Mengücüks of Erzincan. Furthermore, as Sultan Alâeddin Keykubat has been informed during the campaign to Erzincan that the Trabzon (Trebizont) Byzantinian Greek State, which was dependant on and subject to the Turkish Seljukian Imperial State in Turkey since 1214, has occupied and got control of the coast town Sinop at the Black sea and plundered the coast, started immediately a campaign against the said state. One of the most important matters with which Sultan Alâeddin Keykubat had been struggled with during his sultanate was Calâleddin Harezmshah and the Yass-ı Çimen Battle (10th August 1230). As we very well know, the relationships between Celâleddin Harezmshah and the Seljuks125 started at the beginning very amicably, but were disrupted within the time, so that at the end these two Turkish States have fought against each other. One of the most important results of the Yass-ı Çimen triumph for the Seljukian history is certainly the annexation of Erzurum to the Seljukian Imperium. However, within a short time after this battle, the attacks of the Mongolians begun a serious danger for the Turkish Seljukian Imperial State in Turkey. Just so, the Mongolians who were aware of the battle at Yass-ı Çimen, where Celâleddin Harezmşah suffered a big defeat, organized a sudden night attack against him at Amid (Amedia) and approached until the Seljukian border. Even so, a lot of Mongolian soldiers under the leadership of the commander Cormagon Noyan marched on in 1232 until Sivas. As Alâeddin Keykubat was informed about this unexpected attack of the Mongolians, he send Kemaleddin Kamyar with his forces in the center to Sivas. However, as Kemaleddin Kamyar saw that the Mongolians has left the region when he came to Sivas, he marched until Erzurum in order to understand and see the reason and the effect of this unexpected attack. As he reached Erzurum, he learned that the Georgians were effective and helped the Mongolians to pass the Seljukian border, and started there upon a campaign against the Georgians after he has made his forces more stronger, and returned victorious with a lot of booty and transmitted to the Seljukian Sultan the Georgian Queen's desire to establish a relativeness and relation with the Seljukian Imperial State. Although this first Mongolian attack found an end without making any problems for the Seljukians, Sultan Alâeddin Keykubat felt himself obliged to take some measures for the security of the eastern borders of the country. At the first stage he commissioned Kemaleddin Kamyar to conguer the towns Ahlat, Van and Bitlis. After these towns wich were very important with regard to their strategical location were conquered and their castles were repaired, the Harezm soldiers wich were walking about in the region and made pillages were taken under the administration of the Seljukian State. However, the conquest by the Turkish Seljukian Imperial State in Turkey of the town Ahlat which was formerly under the administration of the Melik (regional king) Eşref, caused the Eyyûbidian Meliks to act against Sultan Alâeddin Keykubat. As a result of the battle before Harput, the Eyyûbids were defeated, so that after a short time also the Artoukids of Harput were under the administration of the Seljuks (1234). In spring of 1235 Sultan Alâeddin Keykubat started a new campaign in to the territory of the Eyyûbids near the Seljukian border and conquered the towns Harran, Ruha (Urfa) and Raka. However, after a short time Eyyûbids sultan126 Melik Kâmil took back all the towns and destroyed all that what Seljuks had made. As sultan Alâeddin Keykubat heard that, he was very worried about it and said `It is not difficult for us to get back Harran, but first of all we must conquer Amid wich is main base of the Eyyubits` and send an army under the commandership of Taceddin Pervane to Amid, but with the beginning of winter, the Seljukian army could not obtain any success against the very strong city walls of Amid and returned (1236). After this unsuccessful campaign to Amid, Sultan Alâeddin Keykubat decided to start by himself a new campaign to Amid with the beginning of spring; thereupon a big army has been established in Kayseri. Meanwhile Emir Şemseddin from Kazvin, the ambassador of the Mongolian Khan Ögedey came before Sultan Alâeddin Keykubat and invited him to subjugate himself to the Khan. Sultan Alâeddin Keykubat, who always wanted piece with the Mongolians agreed and accepted the proposal of Ögedey Khan. Sultan Alâeddin Keykubat declared his little son tzzeddin Kılıç Arslan as his crown prince before he started the campaign to Amid, and done homage also the senior state officers to him. In the spring of 1237 the battle preparations of the Seljukian army consisting of Harezms, Armenians, Byzantinian Greeks, Georgians, Franks, Russians, Kıpçaks and Kurds, were completed. Prior to the start of the campaign which would eventually take place after the Ramadan feast, Sultan Alâeddin Keykubat organized a big dinner on the third day of the Ramadan feast for several ambassadors having visited him. But he became ill from the bird meat he had eaten at this dinner and died at the Keykubadiye Palace (30-31 May 1237). Sultan Alâeddin Keykubat who had risen up the Turkish Seljukian Imperial State in Turkey to a summit with regard to political, economical and cultural view during his sultanate (rulership) of seventeen and a half years is known in several sources and literature as an intelligent, just, merit and religious statesman. | en_US |