dc.description.abstract | Birinci bölümde çalışmanın amacı, kapsamı ve yöntemi açıklanmıştır. Çalışmada Tanzimat'tan Cumhuriyet'e uzanan süreç içerisinde İstanbul'da yer alan Latin Katolik yapılarının; belge ve bilgiler ortaya konularak görsel malzemelerle desteklenen sağlıklı bir dökümünün yapılması ve genel değerlendirmelere gidilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada seçilen süreç Tanzimat'tan Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar uzanan Osmanlı'nın son dönemini kapsamaktadır. Nitekim bu süreç, Osmanlı tebaası gayri-Müslimlerin yamsıra çeşitli amaçlarla kente gelen yabancıların arttığı, hukuksal ve sosyal ayrıcalıklara sahip olduğu, toplumsal çeşitlilikte adeta doruk noktasının yaşandığı bir zaman dilimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısı ile bu süreçte kentteki toplumsal mozayiği oluşturan unsurların mimarlık ve sanatta da yarattığı çeşitlilik incelemeye değerdir. İstanbul'un seçilmesi ise, kentin Bizans'tan itibaren ayrıcalıklı olan konumunun Osmanlı kenti olduğunda da pekişerek sürmesi; değişik dil, din ve kültürleri barındıran bir imparatorluğun başkenti olması nedeniyle en yetkin ve özgün örnekleri içermesinden kaynaklanmaktadır. Çalışmanın ilk aşamasında genel eserler taranmış, yapılara gidilerek ilgili kişilerle bağlantı kurulmuştur. İncelemenin esas bölümünü yapılardaki ayrıntılı çalışmalar oluşturmaktadır. Latin Katolik cemaatine mensup kişilerden alınan bilgiler birçok konuda verdiği ipuçları ile aydınlatıcı olmuştur. Kütüphanelerde yapılan araştirmalann yamsıra, tezin hazırlık sürecinin önemli bir bölümünü arşiv çalışmaları oluşturmuştur. Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivleri ile İstanbul'daki Latin Katolik yapılarının arşivlerinde çalışılmıştır. Bu yöntem ile yapılar hakkında birbirini tamamlayıcı ve karşılaştırmaya olanak veren bilgilere ulaşabilmek mümkün olmuştur. Her yapı grubu için aynntilı katalog bölümü hazırlanmıştır. Yapılar hakkındaki bilgiler ortaya konularak konuya farklı yönlerden yaklaşılmış, ileride yapılacak yeni çalışmalara başlangıç noktalan konulmuştur. Bu alanda temel bir araştırma ve belgeleme çalışması olan tez ile önemli sonuç ve değerlendirmelere ulaşılırken yeni araştırmalara yön verecek ipuçları ve sorular ortaya koyacak kapsamda ele alınmıştır.X İkinci bölümde İstanbul'daki kozmopolit ortam tanıtılmıştır. Doğu ile Batı'yı birbirine bağlayan başlıca ticaret yollarının kesiştiği önemli bir merkez olması nedeni ile Bizans döneminden itibaren İstanbul'da farklı etnik gruplar varlık göstermiş, kent, tarihsel gelişim sürecinde sosyo-kültürel renklilik ve çeşitliliği içinde barındırmıştır. Osmanlı döneminde de geniş topraklara yayılmış bir imparatorluğun başkenti ve halifeliğin merkezi oluşu, Rum ve Ermeni patrikhanelerinin bulunması ve Avrupa'dan gelen önemli ölçüde Musevi nüfusunu barındırması ile kentte çok sayıda farklı etnik grup birarada yaşamış, siyasal ve ekonomik nedenlerle gelen yabancılar da bu çok renkli yaşamın zenginliğini artırmışlardır. Gayri- Müslim tebaa ile müslümanlann hukuksal açıdan eşitliğini ilan eden Tanzimat fermanı kozmopolit toplum yapısının ivme kazanmasında adeta bir dönüm noktası olmuş, imparatorlukta anımsanmayacak bir imar faaliyeti ile birlikte mimarlık ve sanat alanında önemli bir birikimin başlamasına olanak vermiştir. İstanbul'un en kozmopolit bölgeleri olan Galata-Pera yanında 19. yüzyılın başından itibaren bir çoğu sayfiye yeri olan Büyükdere, Tarabya, Bakırköy, Yeşilköy, Büyükada da farklı etnik grupların bir arada yaşadığı İstanbul'un diğer semtleridir. Tarihsel süreçte kozmopolitlik İstanbul'un en önemli özelliği olmuştur. Üçüncü bölüm İstanbul'da Latin varlığına ilişkindir. Kozmopolit ortam içerisinde çalışmamızın konusunu oluşturan Latinler en eskilerdendi. İstanbul'da varlık gösteren Latinler; İtalyan, Fransız ve İspanyollardır. İspanyolların kentin tarihinde ve Latin Katolik cemaati içerisinde herhangi bir belirleyici etkinliği olmamıştır. Bu nedenle İstanbul'daki Latin varlığının konusunu İtalyan ve Fransızlar oluşturacaktır. İstanbul'a gelerek yerleşen ilk Latinler 10.yüzyıldan itibaren Bizans'tan elde ettikleri imtiyazlarla İstanbul yakasında iskelelere sahip olan İtalyan ticaret kolonileri olmuştur. Fransızların 1535'den itibaren başlayarak Latinleri koruma hakkını elde etmesi - birkaç kez ekonomik kazançlarla pekiştirilmiş olan bu dinsel ayrıcalık- Fransızlara Osmanlı İmparatorluğu'nda büyük ticari olanaklar sağlamıştır. Bütün bu sosyal, ekonomik ve siyasal alandaki etkinliğin yanısıra İstanbul'daki Latin varlığının bir diğer önemli bölümünü de kentte Latin İmparatorluğu döneminden itibaren etkinlik göstermeye başlayan Latin Katolik misyonları oluşturmaktaydı.xi Dördüncü bölümde İstanbul'da etkinlik gösteren Katolik misyonları ele alınmıştır. Kentte Fransiskenler'in üç kolu etkinlikte bulunmuştur: 13. yüzyıldan itibaren kentte varlık gösteren Freres Mineurs Conventuels, Freres Observants (pratikte ayn olan bu iki grup bir çok konuda birlikte hareket etmiştir) ve 16. yüzyılda bu iki gruba eklenen `Capucin`ler. Fransiskenlerin yanısıra kente 13. yüzyıldan itibaren varlık gösteren Domikenler de bir diğer önemli tarikattır. Kentte 16. yüzyılda gelen Cizvitler, 18. yüzyılm sonundan itibaren Lazaristler, 19. yüzyılın ikinci yansından itibaren Assomptionistler varlık göstermeye başlamışlardır. Ayrıca 19. yüzyılın ikinci yansından sonra kentte sayılan Batıda da giderek artan eğitim ve sağlık işleri ile ilgili organizasyonlann etkinlikleri artmıştir. Bu orgnizasyonlar arasında Freres deş Ecoles Chretiennes, Soeurs de la Charite, Freres Maristes, Soeurs D'Ivrea en önemlilerini oluşturmaktadır. Beşinci bölüm: Latin Katoliklerin Osmanlı Hukuk sistemi içerisindeki statülerini incelemektedir. Osmanlı Devletinde yaşayan Latin Katoliklerin bir bölümünü Bizans döneminden beri kentte yaşayan ve II. Mehmet'in İstanbul'u almasından sonra da Latin reayası adını alan cemaat oluşturmaktaydı. Diğer bölümü ise kente siyasal veya ekonomik nedenlerle gelen Batılılardı. Osmanlı tâbiyetindeki Latin Katoliklerin hukuksal statüleri; Osmanlı Hukuk kurallan ile Batilılann hukuksal durumu ise kapitülasyonlarla belirlenmişti. Tanzimatin ilanı ile başlayan reformlar; çeşitli millet gruplanna dahil vatandaşlara! hukuksal statü farklılıklarım kaldırmayı amaçlaması, gayri-Müslimlerin bu statüden çıkartılarak Müslümanlarla birlikte Osmanlı Vatandaşı statüsüne geçirilmesini sağlamıştır. Gayri-Müslim cemaatlere verilen bu haklar, kapitülasyonların koruyuculuğu altında olan Avrupalılara da daha fazla serbestlik getirmiştir. 28 Şubat 1856 (12 Cemaziyelahir 1227) tarihinde ilan edilen Islahat Fermanı ile Gülhane Hatt-ı Hümayununda açık olarak ifâde edilmemiş olan din ve mezhep hürriyeti ile; Müslüman ve gayri-Müslim tebaanın siyasal haklar açısından eşitliği ilkesi açıkça ifade edilmekteydi. 1901 tarihli Fransa ile yapılan anlaşma ile himayesi altında bulunan müesseselerin, tamiri inşası ve genişletilmesi için Fransa'ya geniş imtiyazlar tanınmıştır. Altıncı bölüm. Latin Katoliklerin örgütlenmelerine ilişkindir. Latin Katoliklerin kurumsallaşması Latin İmparatorluğu dönemine kadar inmektedir. Bu dönemde kurulanxii Latin Patrikliği 1261 yılından sonra atanan vekiller aracılığı ile sürdürülmüş, 17. yüzyıldan sonra kurum; Papalık vekilliği olarak devam etmiştir. Latin Katolikler ayrıca yerel ve sivil bir örgüt olarak tanımlanabilecek `Magnifica Communita di Pera` adı altında örgütlenmişlerdir. Ancak 17. yüzyıldan itibaren `Magnifica Communita di Pera`mn tüm yetkileri Papalık Vekilliğine geçmiştir. Yedinci bölüm 19. yüzyıla ulaşmayan Latin Katolik yapılarını tanıtmaktadır. Büyük bölümü Galata'da bulunan bu yapıların en önemlileri Fransiskenlere ait Saint François Kilisesi ile Dominikenlere ait Saint Paul Kilisesi olmuştur. Diğer kiliseler, Sainte Anne, Saint Anne Kilisesi, Sainte Thecle Kilisesi, Saint Michel Kilisesi, Sainte İrene Kilisesi, Saint Jean Baptiste Kilise ve Hastahanesi, Galata, Saint Antoine (Sainte Claire ) Kilisesi ve Manastın, Saint Sebastien Kilisesi, İstanbul Sainte Marie Kilisesi, İstanbul Saint Nicolas Kilisesi, Saint Clement Kilisesi, Kumkapı Şapeli, Tatavla (Kurtuluş) Saint Dimitri Şapeli ve `Bagne` şapelleridir. Bu bölümde günümüze ulaşmakla birlikte, 19. yüzyıldan önce camiye çevrilmiş olan kiliseler yer almaktadır. Çalışmanın ana konusunu oluşturan `19. yüzyılın ikinci yansından itibaren Latin Katolik yapılan` sekizinci bölümde ele alınmıştır. Bu bölüm sırasıyla kiliseler ve kiliselere bağlı yapılar, okullar, hastahaneler ve mezarlıklar alt başlıklan altında toplanmıştır. Kiliseler ve kiliselere bağlı yapılar bölümünde Fransiskenlere ait olanlar incelenmiştir. Bunlardan Beyoğlu'nda ilk inşası IS.yüzyıla inen, son olarak 1911 yılında inşa edilen Beyoğlu Saint Antoine Kilisesi gerek plan şeması gerek cephe özellikleri ile Neo-Gotik üslubu yansıtmaktadır. Yapı kent mekanı ile bütünleşen anıtsal özellikleri ile dikkati çekmektedir. 1866 tarihli Büyükdere La Nativete de la Vierge Marie Kilisesi cephesinin sade görünümü ile önem kazanmaktadır. Yapı iç mekanda anıtsal tavan resmine sahiptir. Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki belgelerden varlığını öğrendiğimiz Beykoz Şapelinin yeri ve özellikleri ile ilgili bilgiye rastlanmamıştır. Fransiskenlere ait Beyoğlu'nda yer alan bir diğer önemli kilise de son olarak 18. yüzyılda inşa edilen Sainte Marie Draperis Kilisesi olmuştur. Dış cephesi ile herhangi bir üslupsal özellik taşımayan geleneksel yaklaşımı sergileyen kilisenin 1894 yılında yenilenen iç mekanı eklektik üslubu yansıtmaktdır. Sakız Adası'ndan İstanbul'a gelerek yerleşen varlıklı İtalyan ailelerinden Ignazio Corpi'nin eşi Sophiaxiii Corpi'nin bütün inşa masraflarını üstlendiği Büyükada Saint Pacifique Kilisesi Gotik üsluba gönderme yapan cephesi, Büyükada'yı koruyucu niteliği ile betimlenen Saint Pacifîque tasviri ile önem taşımaktadır. Sakız Adası'ndan İstanbul'a göç eden İtalyan asıllı Tubini ailesi'nin Kadıköy'de inşa ettirdiği Tubini Şapeli ise oldukça sadedir. Fransiskenlerin reformist kolu olan Kapüsenlerin İstanbul'daki en önemli kiliseleri Saint Louis deş Français olmuştur. Beyoğlu'nda Fransız Sarayı'nın yanında yer alan yapının tarihçesi 16. yüzyıla inmektedir. Kilise son olarak Laurcisque'in tarafindan 1846 yılında inşa edilmiştir. 1866 tarihli Yeşilköy Saint Etienne Kilisesi ise önündeki küçük girişten sonra doğrudan yola açılan Neo-Klasik dış cephesi ile önem kazanmaktadır. Günümüzde Kadıköy Anadolu Lisesi'nin bulunduğu alanda Kapüsenlere ait Moda okulu ve Şapeli yer almaktaydı. Dominiken yapılarından Saint Paul ve Saint Pierre Kilisesi''nin tarihi oldukça eskidir. 15. yüzyıldan itibaren Galata'da yer alan Saint Pierre Kilisesi 1475 tarihinde yine Galata'daki Saint Paul Kilisesi'nin camiye çevrilmesi sonucunda iki kilise birleşmiş, Saint Pierre ve Saint Paul Kilisesi olarak adlandırılmıştır. Çeşitli tarihlerde yeniden inşa edilen kilise en son olarak 1841-1843 tarihleri arasında Fossati tarafindan tasarlanan plana uygun olarak inşa edilmiştir. Kilisede cephe mimarisinden söz edilemezken, iç mekan Neo-Klasik özellikleri ile dikkati çekmektedir. Bakırköy Nötre Dame du Rosaire Kilisesi ise yola doğrudan açılan Neo-Klasik cephesi ve kubbeli Latin Haçı planı ile diğer kiliselerden farklılaşmaktadır. Yedikule, Nötre Dame de L'Assomption Kilisesi oldukça sade ve fonksiyona yönelik bir yapıdır. Lazaristlere ait Galata Saint Benoit Kilisesi ve Galata Saint Georges Kilisesi 19. yüzyıldan önce inşa edilmişlerdir. Her iki yapı da geleneksel yaklaşımı sürdüren, mütevazi, uslupsal referanslar taşımayan özellikleri ile dikkat çekmektedirler. Bu iki yapı dışında 19. yüzyılın ikinci yansında Lazaristierin etkinlik gösterdiği Üsküdar, Saint Jean Baptiste Kilisesi' nin yeri tam olarak tesbit edilememiştir. İnşaatını Michelli'nin üstlendiği Bebek Sacre-Coeur Kilisesi mütevazi boyutlara sahiptir. Assomptionistlere ait kiliselerden ilk olarak Moda Nötre Dame de L 'Assomption Kilisesi ele alınmıştır. 1859 yılında inşa edilen yapı; kubbeli Latin haçı planı Neo-Barok cephe düzenlemesi ile dikkati çekmektedir. Aynca ana giriş cephesinde yer alan kuleleri ile diğer örneklerden farklılaşmaktadır. Kumkapı Kilisesi, Fenerbahçe, Saint Augustin Kilisesi ve Ruhban Okulu da mütevazi boyutlara sahiptir. Haydarpaşa, Nötre Dame du Rosaire Kilisesi ve Sainte Euphemie Okulu ise 19. yüzyılın eklektik yaklaşımının yamsıra 20.xiv yüzyılın başında etkili olan Art Nouveau bezemeleri ile önem kazanmaktadır. Pretres Seculiers'ya ait bölüm ilk olarak Saint Esprit Katedralini tanıtmaktadır. 1846 yılında Fossati tarafindan tasarlanan yapı 1865 yılında mimar Pietro Vitalis, ve 1913 yıllannda müteahhid Mchellini tarafindan yenilenmiştir. 1854 yılında Çocuk İsa adına inşa edilen 1857 yılında ise adı Saint Jean Chrysostome Katedrali olarak değiştirilen katedral kilisesi ise 1870 yangınında ortadan kalkmıştır. Fossati'y6 ait yapının, gerek görkemli kubbeye sahip plan şeması gerekse iç mekanında yer alan ve Parville'ye ait olan bezemeleri ile önem kazandığı dönemin gazatelerinden anlaşılmaktadır. Okullar bölümünde ilk olarak, Freres Deş Ecoles Chretienneslere ait ilk açılan okullar olan Taksim Okulları ile Parmakkapı Taksim Sınıfları ele alınmıştır. Yapılar hakkında ayrıntılı bilgiye rastlanmamıştır. Pera Saint Michel Okulu da oldukça mütevazi bir binaydı. Freres deş Ecoles Chretiennes kurumunun inşası Michellini'ye verdiği Kadıköy Saint Joseph Koleji ise boyutları ile bir prestij binası olarak tasarlanmıştır. İnşasına 1880 yılında başlanılan yapı 1906 yılında tamamlanmıştır. Din adamları Feriköy Saint Jean Chrysosytome Okulunun yerinde de gösterişli bir bina olan Feriköy Saint Jeanne d'Arc (Saint Michel) Kolejini inşa etmişlerdir. Haydarpaşa Saint Louis Okulunu da prestij yapılan kapsamında ele almak mümkündür. `Freres deş Ecole Chretiennes`lerin yanısıra eğitim işi ile ilgilenen organizasyon `Soeurs de la Charite` olmuştur. Bu kuruma ait Pera Saint Vincent de Paul Okulu mütevazi boyuttan ile dikkati çekmektedir. Sainte Pulcherie Okulu ise Klasik elemanlann yer aldığı çok katlı cephesi ile kayda değerdir. Bebek Okulu ahşap binaları ile dikkati çekmektedir. Günümüze ulaşmayan Üsküdar Saint Vincent de Paul Okulu'nun yeri Arşiv belgeleri ve eski haritalardan tesbit edilebilmiştir. Pera Sainte Eugene Okulunun tarihçesi hakkında bilgi bulunmamakla birlikte okul binası günümüze ulaşmıştır. `Freres Maristes` ise kentte Bakırköy Nötre Dame du Rosaire Okulu ile Üsküdar Sainte Marie Kolejine sahip olmuşlardır. Günümüze ulaşmayan bu iki okul ile ilgili bilgiler sınırlıdır. `Soeurs d'Ivrea` ise Pera italyan Kız Orta Okulu ile Büyükdere Okulu 'nda etkinlik göstermekteydiler. Pera okulunun binası oldukça yalın olarak ele alınırken, Büyükdere okulu Neo-Klasik cephesi ile kayda değerdir.XV Latin Katoliklerin sağlık işleri ile ilgili olarak inşa ettikleri yapıların ele alındığı bölümde Taksim Fransız Hastanesi, İtalyan Hastahanesi, Geremia Hastahanesi ve İM Paix Hashahanesi incelenmiştir. Fransız ve İtalyan hastahaneleri cephelerinde yer alan Neo- Klasik düzenlemelerle dikkati çekerken Geremia Hasatahanesi ve La Pak Hastahanesi fonsiyonun ön planda tutulduğu binalar olarak inşa edilmişlerdir. Latin mezarlıklarına ilişkin bölümde ilk olarak en erken tarihli Grands Champs de Pera ele alınmıştır. 19. yüzyılın ikinci yansında mezarlık Feriköy'e nakledilmiştir. Feriköy Latin Mezarlığı anıt mezarları ve şapeli ile dönemin anlayışını yansıtmaktadır. Bu bölümde ayrıca 19. yüzyılın ikinci yansından itibaren kentin farklı bölgelerinde de Latin Katoliklere tahsis edilen Üsküdar Mezarlığı, Kadıköy Uzunçayır Mezarlığı, Yeşilköy Mezarlığı, Bityükada Mezarlığı, Tarabya Mezarlığı, Büyükdere Mezarlığı tezin kapsamı içindedir. Değerlendirme ve sonuç bölümünü oluşturan dokuzuncu bölümde Latin Katolik yapılarının kent içindeki yeri, miman, plan, cephe ve iç mekan özellikleri, resim ve heykel örnekleri ayrıntılı olarak değerlendirilmiş, genellemeler yapılmıştır. Plan tipleri belirlenmiş, dört ayn plan tipinin uygulandığı, cephe düzenlemelerinde Eklektik anlayışın önem kazandığı görülmüştür. Yapıların tamamı Fossati Barborini, Stampa gibi çoğunluğu İtalyan olan yabancı mimarlar taralından tasarlanmıştır. Çalışma kapsamında ele alınan Latin Katolik yapılan önceleri çevrenin etkinliğine karşın içe kapalı iken sonra çevreyi etkileyen boyut ve malzemeleri ile görkemli, açığa çıkan cepheleri ile sanatsal yönden kent imajı içinde etkin hale gelmişlerdir. Kiliselerin cepheleri farklı örneklere sahiptir. Geleneksel yaklaşımı yansıtan ve 19. yüzyıl öncesinde inşa edilmiş olan Saint Benoit, Saint Georges, Sainte Marie Draperis Kiliseleri'nde üslupsal bir gönderme bulunmamaktadır. Bu yapılar genellikle içe kapalı olarak şekillenmiştir. Ancak 19. yüzyılın ikinci yansından itibaren inşa edilen yapılarda cephenin giderek önem kazandığı, kent mekanlan ile bütünleşen seçmeci anlayışın egemen olduğu görülmüştür. İstanbul'daki Latin katolik kiliseleri, cepheleri gibi farklı plan tiplerine sahiptir. Tek nefli plan tipi yapılarda kullanılan en yaygın tip olmuştur. Kullanılan bir diğer tip ise üç nefli plandır. Kubbeli haç plan tipinde İstanbul'da az sayıda örnek bulunmaktadır. Dördüncüxvi tip ise üç nefli Latin haçı plandır. Saint Jean Chrysostome (Enfant Jesus) Kilisesi ise günümüze ulaşmadığından dolayı hangi gruba girebileceği hakkında bir saptamada bulunmak güçtür. Bununla birlikte, kaynaklarda yapı üç nef ve görkemli kubbeye sahip olarak belirtildiğinden, kilisenin; üç nefli ve kubbeli olarak tanımlanabilecek bir başka örneği oluşturduğunu söylemek mümkündür. Kiliselerdeki resim ve heykellerin çoğunluğu İtalya ve Fransa'da yapılmıştır. Bununla birlikte, İstanbul'da yapılan az sayıda örnek, yerel kaynaklardan beslenmiştir. Okul ve hastahanelerin çoğu bir kaç katlı, foksiyonel, gelişmiş görkemli yapılardır. Bazdan ilk olarak ahşap yapılsa da daha sonra taş olarak yeniden inşa edilmişlerdir. Kısaca, okul ve hastahaneleri, daha fonksiyon belirleyici niteliklerin ağır bastığı Neo-Klasik tasarlanan yapılar olarak tanımlamak mümkündür. Mezarlıklar, Türk mezarlıklarını andırır biçimde selvileri ile dikkati çekmektedir. Mezarlıklarda ayrıca Feriköy, Büyükdere, Yeşilköy'de olduğu gibi küçük şapellere de yer verildiği görülmektedir. Ailenin gücünü vurgulamak amacıyla yapılmış. mezar anıtları da yer almaktadır. Bu kapsamdaki ilk çalışma olan tezde, belgelerden yola çıkılarak örneklerin ayrıntılı bir dökümü yapılmıştır. Çalışmada ulaşılan dokümantasyon, değerlendirme ve sonuçlar yeni araştırma konularına temel oluşturacaktır. Bau'daki örneklerini tekrarlayan ucuz ancak gösterişli malzeme ile oluşturulan ve tezin konusunu oluşturan yapılan yerel kaynaklar ile beslenen örnekler olarak değerlendirmek mümkündür. Tarihsel süreç içerisinde kentleşmenin yoğun baskılan ile bu yapıların bazıian ortadan kalkarken bazılan da özgünlüğünü kaybetmiştir. Bununla birlikte, kullanılan malzemenin kalıcılığı ve kentte bulunduklan yerin imkanlan ile fonksiyonlarını halen sürdürenler de bulunmaktadır. | |
dc.description.abstract | Displaying no particular style in its facade, the church is traditional and the interior, restored in 1894, is of eclectic style. Büyükada Saint Pacifique Church, whose construction MVOS completely undertaken by Sophia Corpi, the wife of Ignazio Corpi of the wealthy Italian Corpi family that setded in istanbul from Sakız Island, displays a facade reminiscent of the Gothic style and is characterized by the image of Saint Pacifique, known as the patron saint of Büyükada. The Tubini Chapel, built in Kadıköy by the Italian family Tubini, who also settied in istanbul from Sakız Island, is a considerably austere structure. The most important church of the reformist Capuchins of the Franciscan Order is the church of Saint Louis deş Français. This structure, which is located next to the French Palace in the district of Beyoğlu, goes back to the sbcteenth century. The church was last renovated in 1846 by Laurcisque. Yeşilköy Saint Etienne Church, dating back to 1866, stands out with its neo-classical facade directly opening out onto the avenue via a small entrance. The Moda School and Chapel of the Capuchins used to be located in the area where Kadıköy Anadolu High School stands today. The Dominican Church of Saint Paul and Saint Peter has a long history. The Church of Saint Peter, which has been standing in the district of Galata since the fifteenth century, was joined with the Church of Saint Paul, converted into a mosque, and renamed the Church of Saint Peter and Saint Paul. This church was renovated several times and was finally reconstructed in 1841-1843 according to the layout plan designed by Fossati. While the facade of the church is of no pronounced architecture, its interior Neo- classical style is worthy of note. The Bakırköy Nötre Dame du Rosaire Church stands out with its Neo-classical facade opening out onto the avenue and with its domed-Latin cross layout. The Yedikule Nötre Dame de l'Assomption Church is an austere and functional building. Galata Saint Benoit Church and Galata Saint Georges Church, of the Vincentiens, were constructed before the nineteenth century. Both structures are distinguished for their traditional, modest, non- stylistic elements. The exact location of the Üsküdar Saint Jean Baptiste Church, another church of the Vincentiens that was active in the second half of the nineteenth century, has not been found. The Church of Bebek Sacre-Coeur, whose construction was undertaken by Michellini, is a building of modest stature. The first church of the Assumption to be studied here is the Moda Nötre Dame de l'Assomption Church. This building, built in 1859, isXXIV As with their facades, the Latin Catholic churches of Istanbul differ also in their layouts. The single-nave plan has been the most widely used. Another type of layout to be employed was the three-nave plan. There are limited examples in Istanbul of the domed-cross plan. The fourth type is the three-nave Latin cross plan. It is difficult to determine which group Saint Jean Chrysostome (Enfant Jesus) Church belongs to since this structure has not survived. However, sources point to a three-naved structure with a magnificent dome, thus it can be said that this church represents a still different architectural type. Most of the paintings and sculptures in the churches were produced in Italy and France. There have been, however, a limited number of pieces produced in Istanbul, obtained from local sources. Most of the schools and hospitals are multi-storied, functional, developed and imposing structures. Some of them have first been constructed in wood and later remodeled in stone. In short, it can be said that a utilitarian, Neo-Classical understanding is dominant in schools and hospitals. It is interesting to note that cemeteries are decorated with cypress trees, an echo of Turkish cemeteries. It is also seen that small chapels are part of the cemeteries, as in those of Feriköy, Büyükdere, and Yeşilköy. Monuments reflecting the position and power of the family of the deceased can also be seen. This thesis, the first on this subject, is a detailed and documented study. The documentation, evaluations, and conclusions of the study will form the basis of new topics of research. It is possible to conclude that the structures examined in the study are of local origin, that they are inexpensive but splendid reproductions of their western counterparts. In the flux of history and under the heavy pressures of urbanization, we find that some of these structures have disappeared while some have lost their individuaHty. On the other hand, the durability of the materials used and the opportunities presented by their particular locations within the urban scene have made many of them functional to this day.xxi Draperis. Displaying no particular style in its facade, the church is traditional and the interior, restored in 1894, is of eclectic style. Büyükada Saint Pacifique Church, whose construction MVOS completely undertaken by Sophia Corpi, the wife of Ignazio Corpi of the wealthy Italian Corpi family that setded in istanbul from Sakız Island, displays a facade reminiscent of the Gothic style and is characterized by the image of Saint Pacifique, known as the patron saint of Büyükada. The Tubini Chapel, built in Kadıköy by the Italian family Tubini, who also settied in istanbul from Sakız Island, is a considerably austere structure. The most important church of the reformist Capuchins of the Franciscan Order is the church of Saint Louis deş Français. This structure, which is located next to the French Palace in the district of Beyoğlu, goes back to the sbcteenth century. The church was last renovated in 1846 by Laurcisque. Yeşilköy Saint Etienne Church, dating back to 1866, stands out with its neo-classical facade directly opening out onto the avenue via a small entrance. The Moda School and Chapel of the Capuchins used to be located in the area where Kadıköy Anadolu High School stands today. The Dominican Church of Saint Paul and Saint Peter has a long history. The Church of Saint Peter, which has been standing in the district of Galata since the fifteenth century, was joined with the Church of Saint Paul, converted into a mosque, and renamed the Church of Saint Peter and Saint Paul. This church was renovated several times and was finally reconstructed in 1841-1843 according to the layout plan designed by Fossati. While the facade of the church is of no pronounced architecture, its interior Neo- classical style is worthy of note. The Bakırköy Nötre Dame du Rosaire Church stands out with its Neo-classical facade opening out onto the avenue and with its domed-Latin cross layout. The Yedikule Nötre Dame de l'Assomption Church is an austere and functional building. Galata Saint Benoit Church and Galata Saint Georges Church, of the Vincentiens, were constructed before the nineteenth century. Both structures are distinguished for their traditional, modest, non- stylistic elements. The exact location of the Üsküdar Saint Jean Baptiste Church, another church of the Vincentiens that was active in the second half of the nineteenth century, has not been found. The Church of Bebek Sacre-Coeur, whose construction was undertaken by Michellini, is a building of modest stature. The first church of the Assumption to be studied here is the Moda Nötre Dame de l'Assomption Church. This building, built in 1859, isXXIV As with their facades, the Latin Catholic churches of Istanbul differ also in their layouts. The single-nave plan has been the most widely used. Another type of layout to be employed was the three-nave plan. There are limited examples in Istanbul of the domed-cross plan. The fourth type is the three-nave Latin cross plan. It is difficult to determine which group Saint Jean Chrysostome (Enfant Jesus) Church belongs to since this structure has not survived. However, sources point to a three-naved structure with a magnificent dome, thus it can be said that this church represents a still different architectural type. Most of the paintings and sculptures in the churches were produced in Italy and France. There have been, however, a limited number of pieces produced in Istanbul, obtained from local sources. Most of the schools and hospitals are multi-storied, functional, developed and imposing structures. Some of them have first been constructed in wood and later remodeled in stone. In short, it can be said that a utilitarian, Neo-Classical understanding is dominant in schools and hospitals. It is interesting to note that cemeteries are decorated with cypress trees, an echo of Turkish cemeteries. It is also seen that small chapels are part of the cemeteries, as in those of Feriköy, Büyükdere, and Yeşilköy. Monuments reflecting the position and power of the family of the deceased can also be seen. This thesis, the first on this subject, is a detailed and documented study. The documentation, evaluations, and conclusions of the study will form the basis of new topics of research. It is possible to conclude that the structures examined in the study are of local origin, that they are inexpensive but splendid reproductions of their western counterparts. In the flux of history and under the heavy pressures of urbanization, we find that some of these structures have disappeared while some have lost their individuaHty. On the other hand, the durability of the materials used and the opportunities presented by their particular locations within the urban scene have made many of them functional to this day.xxi Draperis. Displaying no particular style in its facade, the church is traditional and the interior, restored in 1894, is of eclectic style. Büyükada Saint Pacifique Church, whose construction MVOS completely undertaken by Sophia Corpi, the wife of Ignazio Corpi of the wealthy Italian Corpi family that setded in istanbul from Sakız Island, displays a facade reminiscent of the Gothic style and is characterized by the image of Saint Pacifique, known as the patron saint of Büyükada. The Tubini Chapel, built in Kadıköy by the Italian family Tubini, who also settied in istanbul from Sakız Island, is a considerably austere structure. The most important church of the reformist Capuchins of the Franciscan Order is the church of Saint Louis deş Français. This structure, which is located next to the French Palace in the district of Beyoğlu, goes back to the sbcteenth century. The church was last renovated in 1846 by Laurcisque. Yeşilköy Saint Etienne Church, dating back to 1866, stands out with its neo-classical facade directly opening out onto the avenue via a small entrance. The Moda School and Chapel of the Capuchins used to be located in the area where Kadıköy Anadolu High School stands today. The Dominican Church of Saint Paul and Saint Peter has a long history. The Church of Saint Peter, which has been standing in the district of Galata since the fifteenth century, was joined with the Church of Saint Paul, converted into a mosque, and renamed the Church of Saint Peter and Saint Paul. This church was renovated several times and was finally reconstructed in 1841-1843 according to the layout plan designed by Fossati. While the facade of the church is of no pronounced architecture, its interior Neo- classical style is worthy of note. The Bakırköy Nötre Dame du Rosaire Church stands out with its Neo-classical facade opening out onto the avenue and with its domed-Latin cross layout. The Yedikule Nötre Dame de l'Assomption Church is an austere and functional building. Galata Saint Benoit Church and Galata Saint Georges Church, of the Vincentiens, were constructed before the nineteenth century. Both structures are distinguished for their traditional, modest, non- stylistic elements. The exact location of the Üsküdar Saint Jean Baptiste Church, another church of the Vincentiens that was active in the second half of the nineteenth century, has not been found. The Church of Bebek Sacre-Coeur, whose construction was undertaken by Michellini, is a building of modest stature. The first church of the Assumption to be studied here is the Moda Nötre Dame de l'Assomption Church. This building, built in 1859, isXXIV As with their facades, the Latin Catholic churches of Istanbul differ also in their layouts. The single-nave plan has been the most widely used. Another type of layout to be employed was the three-nave plan. There are limited examples in Istanbul of the domed-cross plan. The fourth type is the three-nave Latin cross plan. It is difficult to determine which group Saint Jean Chrysostome (Enfant Jesus) Church belongs to since this structure has not survived. However, sources point to a three-naved structure with a magnificent dome, thus it can be said that this church represents a still different architectural type. Most of the paintings and sculptures in the churches were produced in Italy and France. There have been, however, a limited number of pieces produced in Istanbul, obtained from local sources. Most of the schools and hospitals are multi-storied, functional, developed and imposing structures. Some of them have first been constructed in wood and later remodeled in stone. In short, it can be said that a utilitarian, Neo-Classical understanding is dominant in schools and hospitals. It is interesting to note that cemeteries are decorated with cypress trees, an echo of Turkish cemeteries. It is also seen that small chapels are part of the cemeteries, as in those of Feriköy, Büyükdere, and Yeşilköy. Monuments reflecting the position and power of the family of the deceased can also be seen. This thesis, the first on this subject, is a detailed and documented study. The documentation, evaluations, and conclusions of the study will form the basis of new topics of research. It is possible to conclude that the structures examined in the study are of local origin, that they are inexpensive but splendid reproductions of their western counterparts. In the flux of history and under the heavy pressures of urbanization, we find that some of these structures have disappeared while some have lost their individuaHty. On the other hand, the durability of the materials used and the opportunities presented by their particular locations within the urban scene have made many of them functional to this day.XXIII School. While the building of the Pera School is considerably simplistic, the Bityiikdere School is noticeable for its Neo-Classical facade. In treating the structures built by Latin Catholic health organizations, the Taksim French Hospital, the Italian Hospital, Geremia Hospital and La Paix Hospital have been studied. While the Neo-Classical facades of the French and Italian hospitals are worthy of note, the primarily functional aspects of Geremia Hospital and La Paix Hospital are significant. In the part devoted to Latin Catholic cemeteries, the first to be examined is the earliest one - Grands Champs de Pera. This cemetery was transported to Feriköy in the second half of the nineteenth century. The monuments and chapel in Feriköy Latin Catholic Cemetery reflect the understanding of the times. Other Latin Catholic cemeteries appearing in the city from the second half of the nineteenth century onwards have also been examined and include Üsküdar Cemetery, Kadıköy Uzunçayır Cemetery, Yeşilköy Cemetery, Büyükada Cemetery, Tarabya Cemetery, and Büyükdere Cemetery. In Part Nine, comprising evaluation and conclusions, generalizations about Latin Catholic structures and their locations within the city, their architecture, layouts, facade and interior characteristics, the examples of painting and sculpture found within their walls have been put forth. Four types of layout have been identified and an eclectic approach has been found to be dominant. All of the structures have been designed by foreign architects such as Fossati, Barborini, and Stampa. The Latin Catholic structures studied were at first closed off from their environment but then came to be impressive structures in terms of stature and the materials used for their construction, with their imposing facades becoming a significant artistic influence on the image of the city. Church facades reflect a varied range of elements. The traditionally styled Saint Benoit, Saint Georges, Sainte Marie Draperis Churches, all built before the nineteenth century, carry stylistic elements. They are in general closed off from their environments. In the structures built from the second half of the nineteenth century onwards, however, we find that the facade gains importance and a selective understanding in keeping with the urban environment becomes a dominating force.XXIV As with their facades, the Latin Catholic churches of Istanbul differ also in their layouts. The single-nave plan has been the most widely used. Another type of layout to be employed was the three-nave plan. There are limited examples in Istanbul of the domed-cross plan. The fourth type is the three-nave Latin cross plan. It is difficult to determine which group Saint Jean Chrysostome (Enfant Jesus) Church belongs to since this structure has not survived. However, sources point to a three-naved structure with a magnificent dome, thus it can be said that this church represents a still different architectural type. Most of the paintings and sculptures in the churches were produced in Italy and France. There have been, however, a limited number of pieces produced in Istanbul, obtained from local sources. Most of the schools and hospitals are multi-storied, functional, developed and imposing structures. Some of them have first been constructed in wood and later remodeled in stone. In short, it can be said that a utilitarian, Neo-Classical understanding is dominant in schools and hospitals. It is interesting to note that cemeteries are decorated with cypress trees, an echo of Turkish cemeteries. It is also seen that small chapels are part of the cemeteries, as in those of Feriköy, Büyükdere, and Yeşilköy. Monuments reflecting the position and power of the family of the deceased can also be seen. This thesis, the first on this subject, is a detailed and documented study. The documentation, evaluations, and conclusions of the study will form the basis of new topics of research. It is possible to conclude that the structures examined in the study are of local origin, that they are inexpensive but splendid reproductions of their western counterparts. In the flux of history and under the heavy pressures of urbanization, we find that some of these structures have disappeared while some have lost their individuaHty. On the other hand, the durability of the materials used and the opportunities presented by their particular locations within the urban scene have made many of them functional to this day. | en_US |