dc.description.abstract | İletişim kelimesi, bugün kullanımıyla haberin, kültürün, bilginin insan topluluklarına dağıtılması olarak tanımlanabilir. Kurumsallaşmış iletişim olgusuna `kitle iletişimi` denir. Kitle iletişimi, yazılı basının gelişmesi ve okumanın bireyselleşmesi ile başlar. Televizyon, bilginin yayılması ve dağıtılması için özel olarak geliştirilmiş kitle iletişim araçlarının en önemlilerinden biridir. Anlamı uzaktan görmek olan, televizyon sözcüğü ilk kez 1900'de, Uluslararası Paris Fuarındaki bir konferansta kullanılmış, televizyon sistemleri ikinci dünya savaşından sonra güçlenmeye, yayılmaya, yaygınlaşmaya başlamıştır. 1960'lara gelindiğinde, televizyon alıcılarının `sıradan` hale gelmesi ve `herkese yönelik` yayınların sayılarının aynı anda artması sonucu bir `kitle medyası` haline gelmiştir. Televizyonun insanları olumlu mu, yoksa olumsuz mu etkilediği yıllardır tartışılmaktadır. Yapılan denemeler televizyonun belirli ve sınırlı alanlarda olumlu sonuçlar sağlayabildiğini göstermektedir. Televizyona yöneltiler eleştiriler; halkı siyasetten uzak tutan, ekonomik ve sosyal sorunları unutturmaya çalışan bir araç olması, belirli bir yaşam ve davranış biçimi ile model oluşturarak standart insan tipi oluşturması ve kültür emperyalizmine neden olması ana başlıklarında toplanabilir. Televizyon hemen hemen her eve girmiş, toplum üzerinde çok önemli etkileri olan bir kitle iletişim aracı olmasından dolayı, televizyon üzerinde bütün dünya' da ülkeden ülkeye değişebilen denetim mekanizmaları oluşturulmuştur. Demokratik ortamın hakim olduğu ülkelerde; meslek prensipleri, basın konseyleri ve mesleki etik, kontrol sistemleri olarak karşımıza çıkmaktadır.67 İdeolojik olarak denetim totaliter bir yapı kazandığı toplumlarda ise televizyon hem çok sıkı denetlenmekte, hem de toplumsal denetim aracı olarak kullanılmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün yaptığı bir araştırmaya göre; Türkiye'de 16 milyon 644 televizyon alıcısı bulunmaktadır. Her 3 kişiye bir televizyon alıcısı düşmektedir. Buna karşılık, her 6 kişiye bir kitap, 81 kişiye ise yalnızca 1 günlük gazete düşmektedir. Ve günlük ortalama televizyon izleme süresi 5.5 saatte ulaşmaktadır. Görüldüğü gibi televizyon ülkemizde, üzerinde önemle düşünülmesi gereken bir konudur. Türkiye'de ilk televizyon yayınlan 1952 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde başlamıştır. Devletin televizyon kurumu, TRT 1964 yılında kurulmuş ve TRT'nin ilk televizyon yayını 31 Ocak 1968 yılında gerçekleşmiştir. 1970 lere gelindiğinde ise televizyon Türkiye'de bir kitle medyası haline gelmiştir. 1961 Anayasası'nın 121. maddesinin 1. fıkrasında televizyon istasyonları idaresinin özerk kamu tüzel kişiliği halinde, kanunla düzenleneceği belirtilerek, `her türlü radyo ve televizyon yayınlan tarafsızlık esaslarına göre yapılır` hükmü bulunmaktadır. Bu maddeye dayanarak, TRT özerk bir kurum olarak yayın hayatına başlamıştır. Özerk bir kurumda, tüm ilkeleri, tüm kuralları ve tüm yöntemleri devlet gerçekleştirmez. Türkiye'de özerklik geleneği oluşamamış olduğu için, anayasa tarafından TRT'ye verilen bağımsızlık, özerkliğin doğru kullanılamamasından dolayı uygulanmış ve 12 Mart 1971 'de Genel Kurmay Başkanlığı ile Silahlı Kuvvet Komutanlarının verdikleri muhtıradan sonra derhal TRT'nin özerkliğinin kaldırılması yoluna gidilmiş ve TRT tarafsız bir kamu tüzel kişisi durumuna dönüştürülmüştür.68 TRT'nin devletin televizyonu olmasından ve genel müdürlerinin iktidar partisi tarafından atanmasından dolayı, devletin merkeziyetçiliğini temsil eden çok sıkı bir denetim TRT'ye egemen olmuştur. Türkiye'de siyasi partiler kamuya ait olan televizyonu kendi reklam araçları olarak kullanmayı iktidarda olmanın doğal bir sonucu olarak görmüşler ve TRT üzerinde sürekli bir baskı oluşturmuşlardır. Her iktidara gelen parti kendi görüşü doğrultusunda bir genel müdür atamış, bu doğrultuda kadrolar değiştirilmiş bunun sonucu olarak ta TRT' de köklü bir kurumsallaşma olamamıştır. TRT çok sıkı bir şekilde yasalarla sınırlandırılmış, bu tutum sansürcü bir zihniyeti de beraberinde getirmiştir. Yayın ilkelerinin, yoruma açık olması, çok katmanlı denetim mekanizmaları televizyon programlarında katı bir sansüre neden olmuştur. 11 Kasım 1983 'te yürürlüğe giren yasa ile; TRT ve onun dışında kalan tüm radyo ve televizyon yayınları ile diğer tüm elektronik yayınların denetim, gözetim ve değerlendirilmesini yapmak amacıyla Radyo Televizyon Yüksek Kurulu (RYTK) adıyla TRT dışında bir üst kurulmuştur. Ancak uygulamalarda bir değişiklik olmayıp aynı anlayış devam etmiştir. 1982 Anayasasının 133. maddesi `radyo ve televizyon istasyonlarının ancak devlet eliyle kurulabileceğini ve yönetimlerinin tarafsız bir kamu tüzel kişiliği halinde düzenlenebileceğini öngörmektedir`. 5 Mayıs 1990 tarihinde, Rumeli Holding sahipleri Kemal ve Cem Uzan, yurtdışından Türkiye'ye yapılacak türkçe televizyon yayınlarının yasal bir sakıncası olmadığım belirterek, Eutelsat'tan kiraladıkları 2 kanal ile Türkiye'nin ilk televizyonu Magıc Box-Star l'in yayınına başlamışlardır. Böylece Türkiye'de özel televizyon dönemi kanun dışı olarak başlamış olmuştur. Arkasından Teleon, Show TV, Kanal 6, HBB, ATV ve Kanal D kanalları da yurtdışından kiraladıkları kanallar İle Türkiye'ye yayın yapmaya başlamışlardır. Ve Türkiye'de televizyon sektöründe, hiçbir denetimin olmadığı bir dönem69 yaşanmıştır. Uzun tartışmalardan sonra, 8 temmuz 1993 tarihinde, Anayasanın 133. maddesinde yapılan bir değişiklikle özel televizyon kanalları yasal bir zemine oturtulabilmiştir. Bu değişiklikle TRT'nin yayın tekeli kaldırılmış ve radyo televizyon istasyonları kurmak ve işletmek kanunla düzenlenecek şartlar çerçevesinde serbest bırakılmıştır. Anayasa da yapılan bu değişiklikten sonra radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesine ilişkin esas ve usulleri belirleyen 3984 sayılı kanun 20 Nisan 1994'te yürürlüğe girmiştir. Yayın ilkelerini düzenleyen kanun, bu ilkelere göre yayın yapılıp yapılmadığını denetleme yetkisini de yine bu kanunla kurulan Radyo Televizyon Üst Kurulu'na vermiştir. TRT yasasında ise hiçbir değişiklik yapılmamıştır. RTÜK yasası günümüz gerçeklerinden kopuk bir yasadır. Yayın ilkelerinin büyük bir bölümünü TRT yasasından almıştır. Yayın ilkeleri, yoruma açık, elastiki ilkelerden oluşmaktadır. Bu durum, karar merciinde olan kişilerin bu ilkeleri kendi dünya görüşleri doğrultusunda yorumlamasına olanak verir. Yayın kuruluşlarına verilen cezaların, yayın durdurma şeklinde olması apaçık bir sansürdür. Büyük miktarlarda para cezalan, teşhir daha demokratik ceza yöntemleridir. TRT hiçbir zaman, bağımsız hale gelemediği için karşısına rakip çıkar çıkmaz dağılmıştır. TRT'nin ayakta kalabilmesinin tek yolu gerçekten `bağımsız` bir kamu kuruluşu haline getirilmesidir. TRT özel televizyonların kötü bir kopyası olmayarak, kamu hizmeti yayıncılık felsefesi ilkelerine dayalı bir yayıncılıkla yoluna devam etmelidir. Televizyon yayıncılığında denetim, `sansürcü` zihniyetten uzak, farklı yorumlara fırsat vermeyen ilkelerden oluşan, siyasi çıkarları olmayan konunun uzmanları tarafından hazırlanmış yasal bir düzenleme olmalıdır. Yayınların bu yasal düzenlemelerin içinde kalıp kalmadığı denetlenmelidir. | |
dc.description.abstract | As television is a medium of communication that has entered most homes and had a profound effect on society, that different countries have developed differing control mechanisms. In countries guided by democratic principles, these controls are developed by members of the press and guided by professional principles and professional systems of control. However, nations governed by totalitarian systems demonstrate a form of television control is under the strict control. The first broadcast of Turkish television was in 1952 and was produced by Istanbul Technical University. The first national television broadcasting corporation (TRT) was founded in 1964 and TRT made it's first broadcast on 31 January 1968. By the 1970's Turkish television had became a serious medium for communication. According to the Turkish constitution of 1961 (part 121 of should be responsible to the government. When this was found to be unsatisfactory. The status of TRT was changed and became an inbiased organization led by a controlling body or committee as TRT was a national television whose committee was guided by the ruling party in the government the TRT was brought under the influence of never fighter and censorship. Press freedoms resulting in broadcasting that could be interpreted in different ways encouraged the controlling body to enforce stricter censorship. On the 5 May 1990, The Rumeli Holding owned by Kemal and Cem Uzan decided that there were no legal controls to television from outside of the71 country. With the 2 channels they had rented on the Eutelsat, they began to broadcast Magic Box-Star 1. This was the beginning of an important period in the development of Turkish television. Teleon, Show TV, Canal 6, HBB, ATV and Canal D were soon also being broadcast using channels rented outside of Turkey. This was a period when television broadcast in Turkey with absolutely no controls or cheats of any kind. On the 8 July 1993 according to the changes made in Turkish constitution part 133 privately created television channels were now provided with a means of becoming legal. The RTÜK (radio and TV law) is one of the more Utopia laws of our time and has taken many of it's principles from TRT laws a large proportion of press controls are open to different interpretations. As a result, different people read this law according to their own life views. Television companies are fined and closed for seemingly random reasons. The amount charged in many cases needs to be decided in a more democratic fashion. Television broadcasting controls shouldn't be intended as a means of censorship. The interpretation shouldn't be ambiguous and the laws should be prepared by experts. The broadcasts should be controlled to see if they are legal or not. | en_US |