dc.description.abstract | ÖZET Nöroepitelyal tümörler içinde % 3.9 orana sahip olan ependimomalann biyolojik davranışını önceden belirleyecek immünomorfolojik parametreler dizisi henüz oluşturulmamıştır (6>7'14-44»75). Ependimoma subtiplerinde biyolojik davranışı kestirmek tek başına mikroskopik yaklaşımla zordur. Bir monoklonal olan Ki-67, hücre siklusunda Go evresi dışında kalan tüm evrelerdeki hücrelerle immünreaksiyon veren bir nükleer proteindir. Bu nedenle Ki-67 antikor tayini tümörlerde büyüme fonksiyonunu belirlemede iyi bir yöntem olmuştur. SSS'nde MIB-1 indeksi ve histolojik grade arasında güçlü korelasyon gösteren çok sayıda araştırma yapılmıştır (38>40'82). Bu çalışmada 33 ependimal neoplazmda MIB-1 nükleer boyanmasıyla ölçülen tümörün proliferatif potansiyeli ile morfolojik subgruplan ve WHO grade arasındaki ilişki araştırılmıştır. Kruskal-Wallis testi ile yaptığımız kıyaslamada anlamlı kabul edilebilecek bir ilişki saptanmıştır (p=0.0646). Fakat glial tümörlerin malign biyolojik davranışı sadece proliferatif potansiyele değil, aynı zamanda hasta yaşına, histolojik gradine, tümör lokalizasyonuna, invaziv potansiyele, angiogeneze, hücre kaybına, tedavi tipine ve postop. komplikasyonlara bağlıdır. Bu amaçla, çalışmamızda Ki-67 Lİ ile nükleer atipi, mitoz, nekroz, dansiteyi içeren histopatolojik parametreler arası ilişki test edilmiş, atipi ve mitoz ile anlamlı bulunmuştur. Aynı şekilde, 18 yaş üstü ve altı hastaların Ki-67 Lİ değerleri arasında korelasyon saptanmıştır. Supratentorial yerleşimli neoplazilerin Ki-67 Lİ değerleri infratentorial lokalizasyonlu hastalara göre yüksek olup istatistiksel bağlantı mevcuttur. Apoptozis doku yapısının ve işlevlerinin bütünlüğünün sağlanması ve korunması, proliferasyon ile programlı hücre ölümü arasındaki dengenin bir sonucudur.6,9,19,24,45,49,50,63,70,75,8 - 52Antiapoptotik bir gen olan bcl-2 programlanmış hücre ölümünü önlemektedir. Bcl-2 mitokondri membramna, nükleus ve endoplazmik retikulum membranına lokalize 26 kDA proteini kodlar. SSS neoplazmlannda bcl-2 eksprese eden tümör hücreleri ve sağkakm süresi arasındaki ilişki henüz gösterilmemiştir. Hücre kaybının tümör büyümesinde ve tedaviye cevapta önemli bir belirleyici faktör olduğu bilinmektedir. (18 ). Nitekim bcl-2 insidansı RT ve KT ye rezistansta önemlidir. Çalışmamızda hastalığı nedeniyle ex olduğu bilinen 3 hastamızın da RT aldığı ve bcl-2 ekspresyonunun birinde 2+ diğerinde ise 3+ olduğu dikkat çekmiştir. Bu olay apoptozisden kurtulan hücrelerin radyorezistans gösterdiğim ve tedaviyi olumsuz yönde etkilediğim doğrulamaktadır. Apoptozis radyasyon, kemoterapotik ilaçlar, ve DNA' yi hasarlayan diğer ajanlarla (10°) indüklenebilir ve bu indüksiyonda p53'ün rolü vardır. DNA hasan hücre içindeki p53 seviyelerini artırabilir. p53'ün aşın ekspresyonu apoptozisi indükleyebilir. Fonksiyonel p53'ün olmaması, DNA hasarına ve çeşitli malignitelerin gelişmesine cevaben apoptozis geçiren hücrelerin yetersizliği ile birliktedir. Bu veriler genetik anormalliklerin p53 aracılığı ile elimine edilebileceğim düşündürmektedir <*>WMM&,ı^ Kromozom 22 deki tümör baskılayıcı genler, astrositomalar, meningiomalar ve NF2 gelişiminde rol oynarlar. NF2 geninin yalnız NF2, bazı meningiomalar ve ender olarak da ependimomalarda mutasyona uğradığı gösterilmiştir. Bu bulgular kromozom 17 ve 22 de yer alan, fakat henüz tanımlanmamış başka tümör baskılayıcı genlerin varlığına işaret etmektedir. 10,17 (17p), 22 (22q), 1, (İp), 6, (6q), 9 (9p-9q), 11, (1 İp), 16, (16q) ve 19 (19q) kromozomlardaki tümör baskılayıcı genlerin tanımlanması gerekmektedir. Önümüzdeki birkaç yıl içinde nöroonkoloji alanındaki araştırmaların ana amacı bu henüz tanımlanmamış tümör baskılayıcı genlerin tanımlanması, belirli tümör tiplerinde etkileşimin gösterilmesi olacaktır. Tümör baskılayıcı genlerin normal ve tümör dokusundaki fonksiyonlan tanımlandığında, bu hastalıkların tedavisi ve belki de tamamen iyileştirilmesi mümkün olacaktır. 53 | |