dc.description.abstract | II ÖZET XX. yüzyıl mimarlığına Estetik Açıdan Bakış bsşlıklı doktora çalışmamız, çağdaş mimarla ğm estetik sorunlarını ve değerlerini ortaya koymak ve eleştirmek amacını gütmektedir. Çalışmamız dört ana bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölüm 'Mimarlıkta Estetik Sorunu' ile ilgili olup burada, estetiğin, mimarlığın temel sorunlarından olduğu ve Vitruvius'un getirmiş olduğu üç temel kriterlerden birisinin ' Venus tas -Güze İlik 'e ayrılmış bulunduğu; (ki diğer ikisi Firmitas-sağlamlık ve Utilitas-kullanışlılık' tır) Rönesans'ta da Alberti tarafından tekrar, aynı şekilde fakat sıralamasında değişiklik yapılarak ifade edildiği anlatılıp günümüzde de geçerliliği ifade edilmiş ve çağımızın ünlü mimarlarından, mimarlığın tanımları verilmiştir. Bu tanımlarda ortak olan özelliğin, mimarlığın tinsel, kalitativ değerleri içermesi gerektiği ve Nicolai Hartman'm 'Ön yapı' ve 'Arka yapı' tanımlarıyla 'estetik bir obje' nin ontik bakımdan karşıt varlık sferlerinden oluştuğu dile getirilmiştir. Estetik bir obje'yi algılayıp değerlendirebilecek ve ona karşı 'estetik tavır' takınabilecek insanın da 'estetik bir süje' olması; diğer bir dayişle 'objektiv estetik' ve'sübjektiv estetik' in beraberce var olması gerektiği ortaya konmuştur. Nikolaus Pevsner' in, mimarlıktaki estetik değerleri üç şekilde algıladığı (ki bunlar sırasıyla cephe, kitle ve iç mekân'dır) açıklanmış ve tezimizde esas olarak ikinci kriterin, kitlesel estetiğin ön planda inceleneceği belirtilmiş ve Henry Moore'un tanımı verilmiştir: 'Estetik olarak mimarlık, kitlelerin soyut ilişkileridir,'Ill Doktoranın gerekçesini ve mimarlığın tinsel bir değer olan güzellikle varolab ileceğini açıklayan birinci bölümden sonra, XIX. yüzyıldaki mimarlığı ana hatlarıyla inceliyen ikinci bölüm yer almaktadır. Bu yüzyıldaki mimarlığın başlıca özelliğinin geçmiş üslupları yeniden diriltici ve (Revivalist), Seçmeci (Eklektik) olduğu, birçok Neo'ların (Neo Klasik, Neo Barok v.b) beraberce bulunduğu ve kaotik bir görünümün varlığı açıklanmış ve mimar'm da, Walter Gropius 'un deyimiyle, yorgun ve alışılagelen kuralları uygulıyan, sanat için sanat yapan birisi durumunda kaldığı dile getirilmiştir. Bu şekilde eski estetik klişelere le takılan mimarın cephecilik/uğraştığı, araştırıcı, yenilikçi ve yaratıcı bir atılımı olamadığı belirtilmiştir. Bu olumsuz tutuma karşı Art Nouveau akımının gelişmesi ve V.Horta, H.P.Berlage, J. Hoffmann gibi akımın önde gelen mimarların amaçlarının mimariyi arıtmak, devrin sosyal, ekonomik ve spiritüel ihtiyaçlarına cevap veren yalın bir mimariyi yaratmak olduğu açıklanmış, A. Loos'un, dekorasyonu bir cürüm sayması; T. Garnier, ve A. Perret'nin öncü fikirleri anlatılmıştır. XIX. yüzyılın bu statik, antik kökenli estetik formüllere bağlı mimari anlayışının açıklandığı ikinci bölümden sonra, XX. yüzyılın başlangıcında bilim, sanat ve felsefedeki yeni akımların yer aldığı üçüncü bölüm gelmektedir. Burada, H. Minkowski, A. Einstein gibi bilginlerin yeni buluşları ve onların sanata olan etkileri; E. Mach felsefesi ile impresyonizm arasındaki ilgiler, Cesanne'ın Kübizm'e temel olacak teorileri ve felsefede ise E. Husserl'in fenomenoloji felsefesi kısa ve öz olarak açıklanmıştır. Ampirist ya da pozitivist görüşe göre objelerin algılanması duyular yoluyla gerçekleşirken, Husserl'in duyusal olanı paranteze aldığı ve geride kalan soyut öz'ü, duyu-üstü bir alanda bulduğu anlatılmış, yeni sanat ve mimari akımlar kronolojik olarak verilmiştir.IV İçinde mimarlık hareketleri olmıyan 9anat akımları (Kübizm, Dadaizm gibi) çalışmanın kapsamı dışında bırakılmış olup incelemeye Fütürizm (1909) ile başlanmıştır. Fütüristlerin dünyaya sundukları yeni estetik değerlerin (hız, hareket, v.b) açıklanması, 'Mimari dinamizm' kavramları, eğik ve eliptik formların sahip oldukları duygusal etkinlikler, Einstein 'm izafiyet teorisinin etkileri bu fasılda yer almıştır. Fonksiyonalizm (işlevsellik), genel felsefesi ile açıklanmış ve Grek felsef esindeki 'iyi' ve 'güzel' kavramlarının beraberliği, Xenephon aracılığıyla Aristippos ve Sokrates arasındaki diyalogla ifade edilmiştir. (Kalokagathia). Louis Sullivan'ın 'Biçim fonksiyonu izler' (Form follows function) deyimi ile yapılan tasarımın mimarlık için yeterli olamıyacağı belirtilmiş ve Frank Lloyd Wright tarafından yapılan eleştiri verilmiştir. Fonksiyonalizm, De Stijl (1917) ilkeleri içinde yer aldığından oraya referans verilmiştir. De Stijl grubunun temel felsefesinin kuruluşunda etkin rol alan Piet Mondrian ve The Van Doesburg'un teorilerinin ele alındığı söz konusu harekette, Mondrian'ın 'Daima daha uzak' deyimi altında resimde mutlak soyutlamaya doğru gittiği, Theo Van Doesburg'un resimde olduğu gibi özellikle mimarlıkta da çok önemli teoriler ortaya koyduğu; geleneksel statik, kapalı küp'lere karşıt olarak yeni, dinamik mekânlar önerdiği, fonksiyonel mimarlığı savunduğu, geleneksel, klâsik, simetrik bir estetik yerine yeni bir tür fonksiyondan kaynaklanan dinamik ve anti-simetrik denge ile estetik aradığı; Frank Lloyd Wright 'm da '.Kutunun parçalanması ' (Destruction of the Box) teorisinin aynı tanım ve içerikte olması sebebiyle beraber ele alındığı örneklerle açıklanmıştır.V Dolayısıyla artık mimarlığın estetik değerlerinin peşinen kabul edilmiş ve adeta kutsallaştırılmış formlarla değil fakat pratik fonksiyondan çıkan özel formlarla elde edileceği ifade edilmiştir. Bu çift amaçlı (hem fonksiyonel hem de estetik) durumun, iki yönlü başarılı olabileceği de B. Croce tarafından açıklanmıştır. Pürizm (1918) hareketinin ise Le Corbusier ve Amedee Ozenfant tarafından yaratıldığının açıklandığı bu kısımda, pürizm' in biçimlerin arınmış lığına, saflığına; primer geometrik form'lara dayandığı, bu özelliğiyle Platon estetiği paralelinde olduğu, köklerinin ise Antik mimarlığa kadar gittiği; esas karakterinin de rasyonel olması dolayısıyla objektif bir nitelik göstermesi ve bu saf, soyut geometrik formların güzelliği nasıl meydana getirdiği W. Worringer'in ağzından açıklanmıştır. Ekspresyonizm (1918) kısmında ise bu hareketin, değerleri gibîi : toplu manifestolarla açıklanmayıp, bireyci mimarların eserlerinde görülen ortak niteliksel değerler aracılığıyla oluşturulabilen bir grup teşkil ettiği belirtilip bu ortak değerin ise eserlerdeki güçlü ifadeler olduğu açıklanmıştır. B. Croce 'nin 'ifade' üzerinde çok durduğu, estetik süreci adeta ifade ile özdeşleştirdiğinin anlatıldığı ve Naum Gabo'nun 'Mutlak Form' tanımının verildiği bu bölümde yer alan eserlerin seri dışı, kendi hayatı, dili, kendine özgü ani, evrensel, dayanılmaz etkileri olan özgün eserler olduğu vurgulanmıştır. Konstrüktivizm (1920) kısmında da N. Gabo ve A.Pevsner'in ortaya attıkları yeni estetik değerler ve kavramlar anlatılmıştır. Sanatta, formun statik elemanlarıyla tatmin olmadıklarını, bin yıllık Mısır önyargısı olan 'Statik ritm' e karşı çıktıklarını belirten Gabo ve Pevsner, sanatta yeni 'kinetik ritm' 1er aradıklarını ifade etmişlerdir. Gotik katedrallerinde olduğu gibi strüktür-konstrüksiyonu açıkça ifade ederek yeni estetik etkiler elde edilmesi bu hareketle çağdaşVI mimaride tekrar gündeme gelmiştir. Post Modernizm (1972) kısmında ise bu hareketin özgün fikirleri olan bir hareket olmayıp, esas itibarıyla Modern Mimarinin 'Rasyanel- Uluslararası' üslubuna karşıt, tepkisel ve kısmen gerici bir hareket olduğu açıklanmış ve tıpkı XIX. yüzyıl mimarisinde olduğu gibi tarihten seçmeci (eklektik) yoldan eski güzel motif ve formları kullanarak olumsuz 'cepheci' bir mimari ortaya koydukları anlatılmıştır. Böylece tarihi öğeleri bir makyaj malzemesi olarak kullanma yöntemi eleştirilmiştir. Sonuç kısmında ise, Nikolaus Pevsner' in mimaride estetik faktörünü Cephe, Kütle ve İç mekân olarak sınıflandırdığını, XXv yüzyıl için ise bu sınıflamanın iç mekân, kütle ve cephe olması gerektiği ve çağdaş mimarın estetiği, Henry Moore' un dediği gibi 'Kütlelerin soyut ilişkilerinde' aradığı belirtilerek geleneksel geometrik formlarla yapılan statik, simetrik, klâsik Platon estetiğine karşıt olarak yeni ç ^daş, anti-simetrik, dinamik formlarla estetik yaratıldığı açıklanmış ve böylece farklı estetik değerlerin beraberce var olduğu çoğulcu bir anlayış içinde varlıklarını sürdürdükleri sonucuna varılmıştır. | |
dc.description.abstract | VII SUMMARY The aim of the thesis under the title `An Esthetical Outlook to the XX. th century Architecture` is to reveal and criticize the esthetic values of contemporary architecture. The work includes four main chapters. First chapter deals with the 'Esthetical problems of Architecture' in general. Vitruvius explaines the foundamental criteria of architecture as Firmitas (firmness), Utilitas (utility) and Venustas (Beauty). During the Renaissance period, Alberti used the same principles only changing theirorder. But in any case Beauty, or esthetical side of architecture was and still is, an indispensable part of it.' The definitions of architecture given by some of the famous architects of our time, reinforce this M.Breuer and L.Kahn describe it as `Something that Q.an be properly percieved by sentimental feeling`; W. Gropuis talks about `Poetical forms, psychological needs and beauty`, Le Corbusier and F.L. Wright mentioned it as:. `Sentimental relations, plastical emotions and creative sprits` and so on. That is, qualitative-irreal-unmeasurable values which describes architectural standart of a building. Nicolai Hartmann describes the quantitative and sensual structure of a work of art as 'Foreground'; but qualitative and emotional structure as 'Background'; that means an art object is formed by its two parts of controversially onthological spheres.VIII N.Pevsner, reveals the esthetical qualities of architecture in three ways, `Elevation, mass and interior space`. In the thesis, the importance is given to the second one. H. Moore's definitions on esthetic in architecture is considered as a starting point: `Esthetically architecture is the abstract relationship of masses.` In the content of the second chapter, XIX. the century architecture is reviewed. The main characteristic of architecture of this century is Revivalist and Eclectic. According to W.Gropius, the architect of the XIX th century was a tired man whose main concern was Romanticism and Historicism, who applied the conventional rules, and made art for the sake of art. The 'Art Nouvean' movement, dismissed this negative approach; V. Horta, H.P.Berlage, J.Hoffman tried to establish on architecture that would respond to the social, economical and spritual needs of the era. New ideas, such as A. Loos' 'Ornament is crime' and the others lead architecture towards new direction. The XIX. th century architecture was generally based on antic origined estetical formulas. Third Chapter deals with the new currents in science, art and philosophy during the beginning of XX. th century. Here, the influences of scientists such as H. Minkowski and A.,. Einstein on art and architecture are explained. Also the relationsIX between E. Mach's philosophy and Impressionism, the theories of P.Cesanne's which will be the base of Cubism and the idea of phenomenology by E. Husserl- in the field of philosophy are examined briefly: According to the ampirist or positivist point of wiew, the process o'f perception of objects happens by means of the senses, E. Husserl, takes these sensuous entities into a paran thesis, thus what is left behind is the abstract substance of the objects. New art and architectural currents are introduced chronologically in this chapter. The art currents such as Cubism and Dadaism are left out from the scope of the work and it is commenced with Futurism (1909). In this chapter, new esthetical values of Futurists, such as dynamism, speed etc., the strong impulses of elliptical and curved forms; the influence of A. Einsteins theory of relativity on the works of Futurists are explained. The general philosophy of Functionalism is introduced and the association of the concepts of 'good' and 'beautiful' in the Greek Philosophy is expressed by means of the dialoge of Aristdppos and Socrates by Xenephon. (Kalo-kagathia) L. Sullivan's famous dictum 'Form follows function' alone will not be enough to create a successfull design. A Criticism of it by F.L. Wright is given. Since Functionalism takes its place in the principles of De Stijl (1917) movement, some references are given accordingly.X Piet Mondrian and Theo Van Doesburg were the main figures of De Stijl movement. Mondrian, following his famous motto: 'toujour plus loin' (Always farther) was going toward absolute abstraction. Theo Van Doesburg, besides being a painter, was also a theoretician of modern architecture: in 1924, he declared his famous manifest: Toward a plastic Architecture1 in which he analyzed the essence of modern architecture in 16 items. Here, he rejected traditional static and closed cubes, instead, offered new dynamic open spaces; defended functional architecture and consequently, dynamic, anti-symetrical balance: These were the same principles of F.L.Wright's 'Destruction of the Box' theory. Eventually, architecture would not be the choice of the preconeieved forms that are accepted as beautiful forms traditionally; but instead would be the result of the functional approach. B. Croce's opinion concerning this double aim of architecture is also mentioned: Functional side and esthetical side of it! He accepts that both aims can be achieved at the same time. The ideology of Purism (1918) is explained: Le Corbusier and A. Ozenfant were the protagonist of it. This depends on the simplicity and purity of the primary geometrical forms; therefore is closely related with the Platonian esthetics. The beauty of these rational and abstract forms is explained through the thoughts of W.Worringer. In the context of Expressionism (1918), the general characteristics are explained. This movement was not a collective endaviour of various artists but it was a collection of works of art of some architects of mannerist approaches. The common features of these works are their strong expressions. B. C roce particularly emphasizes `expression`:XI He almost identifies beauty with expression! N. Gabo, gives the definition of such a work under the title of 'Absolute Form', -that such forms must have their own life, language and impulse. In the section of Constructivism (1920) the new concepts and esthetical values by N.Gabo and A.Pevsner are examined: They were not satisfied with the static elements of form and were against the thousand year old Egyptian prejudice of 'Static rythm', but instead they sought in art, a new 'Kinetic rithsa» ` As in Gothic ca tie drals, expressing the structure boldly and thus obtaining new esthetical impacts is still valid in contemporary architecture by means of Constructivism. In the chapter of Post Modernism (19 72), the ideology of the current is explained: In general, this was not a movement equipped with new and original ideas, but it was a reactionary event to the Rational-International architecture. As in XIX. th century architecture, eclecticism and a negative approach of 'façadism' is reestablished. Thus, historical elements of architecture are used as 'make-up' material I Last Chapter is devoted to the conclusion. N.Pevsner's formulation of esthetic values in architecture is explained through elevation, mass and interior. But in the XX. century architecture, the order of this classification must change; and it should be interior, mass and elevation.' Therefore, the esthetical values of contemporary architecture must be sought in Henry Moore's definition: 'The abstract relationship of the masses'. Which is contrary to the traditional Platonic ideas; but today, although there are quite a number of different views on esthatical criticism they exist together within the concept of a pluralistic approach. | en_US |