dc.description.abstract | ÖZET Her ülkenin kendi kaynaklarıyla kalkınması önemli bir konudur. Fakat gelinen ülkelerde teknoloji ve vasıflı iş gücü yetersizliği yanısıra sermaye de bol delildir. Gelişen ülkeler bu açığı dış borç ve yardımlarla kapatmaktadır. Çünkü 'mı ülkelerin iç tasarrufları yetersiz, ihracat gelirleri de düşüktür.Gelişmiş ülkeler; siyasi, iktisadi ve insani nedenlerle dış borç ve yardım vermektedir. Tabii en önemlisi siyasi ve iktisadi nedendir. Uluslararası sermaye hareketlerinde ikinci dünya harbine kadar İngiltere önde idi. İkinci harp sonrasından günü müze kadar ABD bu özelliği sürdürmektedir. Bugün ABD hem en borçlu, hem en çok kredi ver.en ülkedir. Batılı ülkeler OBCD, Dünya Bankası, IMF,AYB ve benzeri kanallarla dış yardım ve kredi verirken, sosyalist ülkeler -basta Rusya ve Doğu Almanya olmak üzere- resmi kredi vermektedir. 1974 sonunda petrol zamları nedeniyle OPEC ülkelerinin geliri artınca bu ülkelerce verilen dış borç ve yardım miktarları da artmıştır. Ayrıca uluslararası sermaye piyasası da petrodolarlar yüzünden oldukça büyümüştür. İkinci harp sonrası dönemde Avrupa ülkelerine yapılan marjinal sermaye yardımı bu ülkelerin kısa zamanda kalkınmasında yararlı olmuştur. Gelişen ülkelere yapılan dış yardımlarla kalkınma arasında bir korelasyon bulunamamıştır. Tabii sermaye transferlerinin başarısını incelerken, yardım alan ülkelerdeki IIgenel ekonomik koşulları da gözden uzak tutmamak gerekir. Çünkü sermaye ithal eden ülkelerde uzun ve orta vadede iktisadi büyüme ye, dış borç ve yardımlar kadar, o ülkelerdeki iktisadi ve sosyal şartlar ile ' uygulanan politikalarda etkili olmaktadır. İkinci harp sonrasında gelinen ülkelere akan sermaye büyümüştür. Buralara akan sermayenin önemli bir kısmı bağış biçiminde olmuş ve alan ülkeye fazla bir külfet yüklememiştir..Ayrıca borç şartları da hafiftir. Kore harbinin başlamasıyla birlikte gelişen ülkelere yapılan yardımlarda silah yardımı önemli bir. yer tutmuştur. İkinci dünya ve Kore harbi sırasında ilksel mal fiatları artınca gelişen ülkeler bundan faydalanmış ve az miktarda dış açık ortaya çıkmıştır, Hatta bazı gelişmiş ülkeler gelişen ülkelere borçlanmış tır. Savaş t ° sonunda bağımsızlığını kazanan gelişen ülkeler bir harcama çılgın lığına girmiştir. Bu harcamalar genellikle, yeni kurulan orduların 3ilah ve yeni oluşan yönetici grubun lüks tüketim, ihtiyacını karşılamayı amaçlıyordu. Bir kısım harcamalar da iyi niyetli kalkınma çabalarını finanse ediyordu. Günümüzde de gelişen ülkelerin silah harcamaları son derece artmıştır, silah yardımı dış yardımlar için de önemini korumaktadır. Gelişen ülkeler bu harcama çılgınlığı içinde ellerin deki döviz rezervlerini yitirdikleri gibi, batılı gelişmiş ülkelere borçlanmıştır. 0 nedenle 1955 den sonra gelişen ülkelerin dış borçları hızla artmıştır. İsrail halen günümüzde -uzun yıllardan beri- nüfusuna göre en fazla dış yardım alan ülkedir. İngiltere ve Fransa daha çok eski sömürgelerine yardım yapmayı tercih etmektedir. Günümüzde en borçlu ülkeler olan Brezilya, Meksika, Arjantin gibi ülkeler 1955-60 yıllarında da en borçlu ülkelerdi. Günümüzde olduğu gibi o yıllarda da gelişen ülkelerin ödediği, kar payı, faiz ve anapara ödemeleri, bu ülkelerin döviz kazançlarını azalttığından kalkınmaya ayrılacak paylar azalmıştır. III1964 de UNCTAD'ın ilk toplantısında gelişmiş ülke milli gelirlerinin %1 inin resmi ve Özel kaynak akımı olarak poligon ülkelere verilmesi benimsenmiş ve bu liodof daha sonra OECD'nin Kalkınma Yardım- Komitesi (DAC) üyeleri tarafından da kabul edilmiştir. 1969 da Pearson Komisyonu, resmi kalkınma yardım (ODA) taahhütlerinin verici ülke GSMH' sının net olarak %0.7 sine ulaşıncaya kadar arttırılmasını teklif etti ve iki yıl sonra bu hedef, B.IJ. ikinci kalkınma 10 yılı stratejisinin bir parçası olarak benim sendi. 1970 lerde özel kaynaklardan gerçeklemen sermaye akımları, resmi kredilere göre daha çoktu. O nedenle özel kaynaklı borçlar daha çok arttı. Özel kaynaklı borçların vadeleri daha kısa, fa iz oranları daha çok olduğundun borç servisi ödemeleri de gittikçe artmış tır. Gelişen ülke borçlarının çoğu, göreli olarak daha zengin ülkelere aittir. Borçlar, az sayıda banka ve az sayıda ülke arasında yoğunlaşmıştır. En az gelişmiş ülkeler ise resmi kalkınma yardımlarından daha çok yararlanmaktadır. Borçlu ülkelerin dış borçlarına ödeyebilmelerine etki eden başlıca faktör, bu ülkelerin ihracat büyüme oranı ve buna bağlı olarak döviz kazançlarının artmasıdır. Diğer koşullar değişme dikçe, yüksek bir ihracat büyüme oranına sahip bir ülke, daha düşük orana sahip ülkeye göre borçlarını daha kolay ödeyebilecektir, 0 nedenle ihracatın büyüme oranı önemli bir göstergedir. Alacaklı ülkeler de borçlu ülkelerin ihracat mallarını daha fazla almaları gerekir ki bu ülkeler gerekli dövizi sağlasın. Ayrıca özel direkt yabancı sermayenin dividant olarak götürdüğü payların ihracata oranı da önemli bir göstergedir, Çünkü yabancılara paralar döviz olarak ödenmektedir. Oran küçük olursa borç servisleri bir probleme yol açmayabilir. IVGelişen ülkelerde borç problemiyle ilgili diğer bir sorun, bütçeden borç servisi ödenmesi ve yurtiçi harcamalara ayrılmasında ortaya çıkar. Bütçeden borç servisi için gerekli kaynaklar ayrılsa da bunların dövize çevrilmesi önemli bir sorundur. Gelişen ülkeler devamlı olarak hızlı kalkınma ve sos yal derişme isteminde iken, ekonomilerinin yapısal zayflığı nedeniyle, borç problemleri ortaya çıkmaktadır. Fakat esas olarak- gelinen ülkelerin borç problemi yoktur. Yar olan problem, belirli ülkelerin ve bankaların sorunudur. Uluslararası finansal sistemde esas can alıcı nokta, özel banka kre dilerininbelli başlı birkaç büyük gelişen ülkeye yapılmasıdır. 1932 yılı itibariyle Meksika, Brezilya, Arjantin ve Güney Kore gibi ülkelerin bankalara olan borcu, gelişen ülkelerin tüm borçlarının -kullanılmamış olanlar da dahil olmak üzere- yarısından fazlasına, net dalgalı faizli borçların %85 ine eşittir. Günümüzde de durum aynıdır. Borç servisi oranı, faiz-servis oranı, faiz ödemelerinin GSMH' daki yeri gibi göstergeler, bir ülkenin borçluluk durumu hakkında bize bilgi verir. Her üç oranın da yükselmesi o ülke aleyhinedir. Borç servis oranını ele alırsak (o yıl ödenmesi gereken anapara taksit ve faizlerinin mal ve hizmet ihracat gelirine oranı) tüm gelişen ülkeler için 1977 de %15.1 olan oran 1985 de %23.1 olmuştur. Dış borçların miktarı kadar alınma koşullarıda önemlidir. Faiz, vade ve ödemesiz devrenin durumu ile kredilerin bağlı ve serbest oluşu, ayrıca döviz kurlarındaki değişmeler, enflasyon ve develüasyon da dış borçları etkiler. Enflasyonist bir ortamda borçluların, borçlu oldukları miktarların değer kaybına uğramasından dolayı elde edecekleri tüm potansiyel yararlar,, dışarıya sattıkları ürünlerin fiatlarında ortaya çıkan hızlı düşüşler ile dışardan aldıkları ürünlerinfiatlarındaki artıklarla birlikte ele alınmalıdır. Ülkelerdeki derişik enflasyon hızları ve ithalat fiat indekslerinin farkılılığı nedeniyle alacaklının maliyeti,- borçlunun elde ettiği faydaya eşit değildir,, VEnflasyonist bir ortamda alacaklı ülkeden borçlu ülkeye bu yolla yapılan reel kaynak transferinin büyüklüğü, enflasyon oranına, kredinin vadesine ve nominal faiz oranlarının enflasyon oranın ne kadar gerisinde kaldığına bağlıdır. 1972-79 dönemindeki hızlı enflasyonda negatif reel faiz oranları nedeniyle petrolü olmayan gelişen ülkelere reel kaynak transferi olmuştur, 1979 dan sonra ise özel kaynaklardan sağlanan dış borçlara uygulanan faiz oranları pozitif hale gelmiştir. Gelişen ülkelere her nekadar reel kaynak transferi olmuşsa da bu dönemde, özellikle petrol ithalatı ve buna bağlı diğer fiat artışları nedeniyle gelişen ülkeler, büyük cari işlemler açığı vermişlerdir. O nedenle dünyadaki enflasyon nedeniyle bir fayda değil, aksine zarara uğramışlardır. Düşüle gelirli gelişen ülkelerin borç problemleri için teklif edilen yollardan birisi borç silmedir. Çünkü bu ülkelerin ödeyeceği borç servisleri, kalkınma için ayrılacakkaynakları azaltacaktır. Başta Dünya Bankası olmak üzere uluslararası kuruluşlar, borç silmeye taraftar değildir. Zaman zaman borçların reddedilmesi veya iptali konusu da bazı çelişen ülkelerin kendi aralarında yaptığı toplantılarda dile getirilmektedir. Ama bu. çözüm yolu hiç bir zaman tasvip görmemiştir. Uluslararası mali çevrelerde borç erteleme görüşmelerine alacaklılar klübü ya da Paris Klübü görüşmeleri denir. Kısa vadeli kredilerle garanti edilmemiş banka kredileri ve dünya ban kası gibi uluslararası kuruluşların açtığı krediler, genellikle Paris Klübü görüşmeleri dışında kalmaktadır. Özellikle resmi ve resmi garantili ihracat kredileri görüşmelere konu olmaktadır. Paris Klübü görüşmelerinde IMF, teknik, mali ve psikolojik destek saklayacak, ayrıca hem borçlu ülke dış ödeme sorunlarının bir değerlendirmesini yaparak, hem de borçlunun yürürlüce koyacagı bir istikrar programını destekleyerek önemli rol oynar. Borçlu, ülke, yürürlüğe koyacagı istikrar programları ile ödemeler dengesi güçlük -VIlerini elimine etmek için -uygulana o ak mali ve iktisadi politikaların neler olacakını belirtir. Günümüzde özel ticari İvedilerde borç kurtarma genellikle, kullanılmış borçların yerine çoğu kere, vade uzatma veya röfinansman biçiminde ek genişletilmiş, kredi açılmasıyla olmaktadır. 1932 ye kadar 7 yılda 12 milyar dolarlık 28 borç erteleme; antlaşması oldu. 1983 den 198S ortasına kadar gerçekleşen erteleme antlaşması sayışı 56 ya yükseldi. Borç ertelemeleri 19 05 de doruk nokta sına çıktı, 1936 da yavaşladı. 1984 ve 1985 de borç erteleme ve borçlu ülkelere finansman olanağı sağlamada yeni teknikler geliştirildi. Bu alandaki en önemli gelişme, borç konusuna orta vadeli olarak yaklaşılması ve istikrar politikaları açısından yol almış ülkelere çok yıllı erteleme antlaşmaları yoluyla- uluslararası sermaye piyasalarına girme fırsatının verilmesidir. Gelişen ülkelere mali kaynak transferlerinin arttırılmasıyla ilgili olarak çeşitli hükümetler (Meksika ve Venezüella), ve kuruluşlar (OECD, Mitsubushi Araştırma Enstitüsü gibi) değişik tekliflerde bulunmuştur. Günümüzdeki en önemli teklif Baker Planı' dir. Planı kabul eden 15 ülkeye, yapısal değişimi gerçekleştirebil meleri için 1986-38 yılları arasında ticari bankaların 20, Dünya Bankası ve benzer kuruluşların 20 milyar dolar olmak üzere kredi vermesi öngörülmüştür. Iİ.I]? ve Dünya Bankası planı desteklerken, ti cari bankalar kesin bir tavır ortaya koymamıştır. Plana göre, yeni elverişli koşullarla verilecek kredilerle, gelişen ülkelerin ekonomik büyümelerinin hızlandırılması, bu ülkelerin borç ödeme kapasitesini de genişletecektir. IMF, borç erteleme antlaşmalarında esasında gelişen ülkelere klasik istikrar politikaları önerirken, Dünya Bankası ar tık, borç sorununun çözümü için yeni önlemler alınmasını istemektedir. Dünya Bankası, borçlu ülkelerin durumunda bir iyileşme olmasını, acil kredi desteğine ve en önemlisi, borçlu ülkelerin ekonomilerindeki büyümeye bağlamaktadır. ' VIIBorç sorununun hafifletilmesi için önde gelen, şart, borçlu ülkelerdeki ekonomik büyümenin yeniden hızlandırılmasıdır. Bu ülkelerdeki ekonomik büyümenin hızlanması ise, ülkelerin uygulayacakları ekonomik politikalar kadar, bu süreç içinde borçlu ülkelere destekleyici mali olanakların arzına ve duaya ekonomisin.de talebin yeterliliğine de bağlıdır. Gelişen ülkelerin ihracat ve döviz kazançlarında bir artış olmadan, milli gelirlerinde bir ar tıs gerçekleşmeden dış borç sorunu çözümlenemez. Orta gelir düzeyin deki gelinen ülkeler için nihai çözüm, ekonomik büyümedir. Gelişen borçlu ülkelerin ticari ilişkide bulunduğu gelişmiş ülkelerdeki yavaş büyüme ve uygulanan korumacı politikalar, borçlu ülkelerde rezerv birikiminin azalmasına ve/veya yeni borç gerecinin dogmasına neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde korumacılık yanı ağır basan ticari politikalar ve uluslararası mali piyasalardaborçlu ülkelere fon aktarma konusundaki isteksizliğin devamı halinde, önümüzdeki dönemde, borç sorununun daha da ağırlaşacağı açıktır. Bu borçların ve faizlerinin düzenli ödenmesi iktisadi ve politik açıdan son derece güçtür. Çözüm için taraflar arasında bir uzlaşma şarttır. VIII | |