dc.description.abstract | SONUÇ (ÖZET) FBlsefe,* `insan nedir?` ve `kâinat nedir?` şeklindeki iki temel sorudan hareketle, hakikate yaklaşmaya çalışan in sanın, bu yoldaki zihnî gayretlerinin tamamıdır. Estet ikj bu gayretleri ifade etmek üzere baş vurulan üç ana değer 'olan `Doğru- Îyi-Güzel`den, üçüncüsünün,yani `G&- zel`in tartışıldığı felsefe disiplinidir. Fakat, Estetik, yalnızca bir `GüzellikFelsefesi` değil dir. Ancak, hem `güzellik Felsefesi` hem de `Sanat Felsefesiz dir... Çünkü, Estetik' in en temel iki problemi* `Güzellik` ve `Sanat` tır. Bu problemler, yalnızca bir yönleriyle ele alınarak çö zümlenemezler. Hem Psikoloj i'yi, hem Sosyoloji' yi, hem de Fe] sefe'yi; özellikle de Ontoloji'yi ilgilendirirler. çünkü her düşünce tarzı beraberinde bir `Varlık` yorumu Getiriri dolayısıyla bir cemiyetin veya bir filozofun, `sanat` ve `güzellik` konusundaki fikirlerini anlamak için, o cemiyel kültürünün veya o felsefi sistemin `Varlık` hakkındaki düşün* çelerini irdelemek gerekir. Çalışmamızın `Giriş` bölümünde, felsefî düşünce ile `S* nat` a«r«sında n* derece yalcın' bir ilgi olduğunu görmüştük. C« mîyette hakim olan düşünce ne ise, o cemiyetin sanatına da aynı düşünce hâkim oluyordu.128 Şu halde, Türk- İslâm Cemiyeti 'nin `Sanaf've `Güzellik` fikrini de, bu cemiyetin dünyaya bakışıyla, daha doğrusu, `Varlık^ hakkındaki düşünceleriyle ilgi içinde ele almak ge rekir. Bu ise, yâlnızca bir tek felseflekole yahut bir tek filozofa bağlanamaz. Ancak bütün düşünce ekolleri tarafından kabul görmüş, ortak fikirler etrafında böyle bir çalışma ya pılabilir. Bu maksatla, bazı ortak fikirlerin tesbitine yönelik küçük bir denemede, bulduklarımızın bizi getirdiği noktadan, oldukça mücerret olmakla beraber, Türk- İslam Estetik` i için, katı belirlemelerden uzak kalmak şartıyla bazı temeller bu labileceğimizi gördük. Türk-îslâm Düşüncesi, bütün ekolleriyle, `Vrlık` anla yışının zirvesine Tanrı 'yi koyar.- Temelde `Tanrı` ve `Yarat tıkları` söz konusudur. Yaratılanların zirvesi de ` İnsandır; Bütünüyle `Varlık` tanrı' nın varlığından pay alır. Yaratılanle rın zirvesinde olan insan, pay alma bakımından da zirvededir. İnsan'ı böyle bir mavki' e yerleştiren Türk-tslâm Düşünürleri bu fikirlerini, `Tanrı 'nın yaratma zincirinin son halkası in san; öncelikle duyulur nesnelerle başlayan insan düşüncesinin son halkası da Tanrı tasavvurudur` diye ifade ettikleri `Var lık Dâiresi` mefhumuyla dile getirirler. Buradan anlaşılır ki, kâinatın yaradılış gayesi, insan dır. Şu halde, insana düşen de aynı yoldan geri dönmektir. Bu gayretlerinde insana `Eşya` rehberlik edecektir. ?i. ' ? - ' ? îştef bir yandan `Eşyanın Hakikati` diyerek, nesnel dün yanın göründüğü gibi olmadığını düşünürken, diğer yandan, `Eş ya üzerinde düşünmenin` gerekliliğine inanmak, bu anlayışa129 dayanır. Türk-îslâm Düşüncesinin en ojrjinal motiflerinden biri ise, insanı bir `m ikro -kozmos` olarak tasavvur etmesidir. Böy lelikle, ne insan kâinatın sadece bir parçası olarak görülüp küçültülmüş; ne de kâinat yok sayılarak, her şey insandan iba ret görülmüştür..`. Bir küçük `Kâinat`, yahut bir büyük `İnsan` olmak; insan için de, kâinat içinde yerini bulmak demektir. Asırlarca henTD.oguyla hem de Batıyla sürekli temas ha linde olan Türk-îslâm Dünyası; birinin insanı, diğerinin kâi natı anlamaya yönelik gayretlerini, bu anlayışla birleştiriver- m iştir. BUjterkib etmeğe yönelik, `Vahdet` şuuru içerisindeki gayretler, Türk-îslâm Kültürünün her safhasında hâkimdir. Türk-îslâm Estetik* i de ancak böyle bir mantık içerisinde ele alınabilir. Estetik» in en temel problemlerinden biri sayılan `Güzel- lik`konusunda da düşünürlerinizin ittifak ettikleri bazı nok talar vardır; `Güzeliilt` demek, `mükemmellik` defcektir. Bu mükemmellik duyulur nesnelen için `form `demektir. Ancak, her varlık mükem melliğini Sanrı* dan alır. Duyulur nesnelerden farklı olarak, onların ötesinde veya onlarda mündemiç olan güzellikler de vardır. Ayrıca davranışla-, rın da güzelliği söz konusudur. Yani, `Güzel` ve `îyi` aynı yol da aranması gereken değerlerdir. Bu anlayış, bütün güzellik veiyiliklerin kaynağının aynı kabul edilmesine dayanır., ^ünkü o kaynak, Güzelliğin ve îyilî-;130 sin zirvesidir. Varolanların güzelliği izafî iken O' nunki Mut laktır. Bu tabakalanma, `güzelden duyulan zevk` için de geçerli dir. Yani, Tanrı Mutlak Güzel ve Mutlak İdrak sahibi olduğun dan, O'nun güzelden aldığı zevk de Mutlak* tır. Aslında obje de O'dur, Süje de 0 'dur. Yani, hem `Seven`, hem `Sevilen`dir. Hem `Aşık` hem `Mâşuk`tur. Çünkü güzel, aynı zamanda bir `sevgi` objesidir. Ancak bu sevgi bütün ilgilerden, fayda ve menfaat duygusundan uzak tır1. İlâhi Güzelliğe ancak böyle ulaşılır. `Varlık` ve `Güzellik` konusunu böyle ele alan İslâm Dünyasında, eSanat` anlayış^, da bu doğrultuda gelişir. Eşyanın, gayeye ulaştırıcı bir vasıta olduğunun şuuruyla ona yönelen Müslüman Sanatkâr, ondaki `İlâhî-olan`ı yakalamaya çalışır. 04nun aradığı, kendisinde de bulunan İlâhî-pay'dır. İşte bu yüzden, önce, kendindeki o `İlâhl-olan`la yüz, yüze gelmeli, yani, belli bir olgunluğa ulaşmış olmalıdır. Da ha doğrusu arırmış olmalıdır. Böylesine arınmış bir iç-dünya ve ne aradığını bilen bir tavırla işe koyulan sanatkârın verdiği eserler, elbettdki eşya nın aynen taklidi olmayacaktır. Müslüman Sanatkâr, bunun için `soyut`a yönelir. Yoksa, Kur'an'da var olduğu söylenen `Tasvir Yasağı` yüzünden zorunlu olarak, eşyayı `stil ize `eiane gayreti içinde değildir. Zaten Kur* an* da da böyle bir yasak söz konusu değildir. Bu anlayışlarla verilen sanat eserlerini, teorik olarak ele alan çalışmaların bulunmaması yüzünden, sanatlarımızı izah edecek terminolojiden yoksun gibiyiz.131 Yeni bir terminoloji geliştinmek yahut yeni sanat kategoT r 5leri ileri sürmek de çalışmamızın boyutlarını aşan bir mesele olduğundan; Batı Düşüncesinin terminolojisi ve ortaya koyduğu sanat kategorileri ile düşünmeye çalıştığımız, bir gerçek. Ancak Sanat Düşüncemizi ifade açısından bu kavramların yetersiz oldukları da meydanda. Meselâ, Modern Estetik Teori- ler inden biri olan `Soyutlama ve Einfühlung` teorisi açısından düşünürsek, sanatlarımızı hangi kategoriye koyacağımızı tesbit etmekte güçlük çekiyoruz, çünkü kelimelerin ifade ettiği mânâ bizjjn düşüncemize yalcın olmakla beraber, temel düşünce bizde kinden çok farklıdır. BUndan başka `İmpresyon ve Expresyon` kavramları da aynı früçl'Üfsü ftetirir.Kuiki fnrklı duj.slinno.tnr7.ina dayanılarak veril diği söylenen sanat eserleri birbirinden çok farklıdır.AHcak iki düşünce tarzında d-n İslâm Düşüncesine ters düşmeyecek noktalar vardır. Uuııuılt lit. İninin ; '.ııııtı 1. 1 ııi` ı, ` ıiıı l,ı ; inıın t Clol oııok.1.` I'JİiuUj ııııln şılâmaz. BU sebeple, İslâm Sanatını `Doğu Geleneği` ne bağlamanı da pek doğru olmayacağı kanaatindeyiz. Çünkü, düşüncemizle, dün yaya bakışımızla Doğu Düşüncesinden de farklıyız. Nasıl ki, Düşüncemizle `Kâinat` ve `İnsan` arasındaki den ğeyi bozmadan, ikisini de aynı değerde görüyor ve bu sayede, he Batı'dan hem de Doğu' dan farklılaşıyorsak; Sanat Geleneğimizin de bu farklılık ve orjinallik içinde ele alınması gerekir. Yani; her türlü tesire açık olmak sayesinde, düşüncede, sağladığımız, Çoğu-Batı sentezi yoluyla ulaştığımız, or j inal bir132 Türk-îslâm Düşüncesine paralel; yine or j inal bir Türk-îslâm Sanatı a öz konusudur. Bu sanatın anlaşılabilmesi; eğer varsî terminolojisinin ortaya çıkarılması» yok ise bu terminoloji- nin ve sanat kategorilerinin tesbiti ile mümkündür. Ancak, bu yapılırkentakip edilecek metod; dâimâ,zıt uş« ları terkib etme gayretlerinin ön plânda tutulduğu `Vahdet` şuuru olmalıdır. Mevlânâ'nm Me s nevi' s indeki şu beyit bir de bu açıdan düşünülmel İd ir : `Mâ berây-i vasi âmedim Kft berây-i fasl âmedim` ö^ (jy | |