Show simple item record

dc.contributor.advisorBilgin, Beyza
dc.contributor.authorAydin, Muhammed Şevki
dc.date.accessioned2020-12-07T12:16:47Z
dc.date.available2020-12-07T12:16:47Z
dc.date.submitted1992
dc.date.issued2018-08-06
dc.identifier.urihttps://acikbilim.yok.gov.tr/handle/20.500.12812/144909
dc.description.abstractDÖRDÜNCÜ BÖLÜM ÖZET, SONUÇ VE ÖNERİLER A. ÖZET Orta dereceli okullarda D.K. ve A.B. derslerinde azamî verim ve yararın elde edilmesi, büyük ölçüde bu dersin öğretmenlerinin kalitesine bağlıdır. Bugün eğitim sistemimizin işleyiş biçimi gereği, her ders gibi D.K. ve A.B. dersinin işlenişinde de ağırlık öğretmendedir, üstelik bu dersin öğretmenliğinin, hem dersin mahiyetinden hem de toplumsal şartlardan kaynaklanan pek çok güçlükleri söz konusudur.Böylesine güç ve o ölçüde de şerefli görevi, çok iyi yetişmiş ehliyetli öğretmenlerin üstlenmesi vazgeçilmez şarttır. Ne var ki, bugünkü anlamıyla din eğitim-öğretimi öğretmeni olgusu, medreselerin karsısında mekteplerin açılmasıyla ortaya çıkmış olmasına rağmen uzun yıllar bu öğretmenlerin yetiştirilmesi sorunu akla gelmemiştir. 1950' li yıllarda orta dereceli okulların programlarında yeniden yer almaya başlayan din derslerini okutacak eleman ihtiyacı ortaya çıkınca,bu problemin çözümü düşünülmeye başlandı. 1949 'da açılan Ankara İlahiyat Fakültesi 'nden 10 yıl sonra İstanbul Y. İslâm Enstitüsü açıldı (1959). Bunu, diğerleri izledi. Ancak, 1972 yılına kadar bu Enstitülerin ve İlahiyat Fakültesi ' nin programlarında, öğrenci 1 ere pedagojik formasyon kazandıracak dersler hemen hemen yoktu. 0 tarihten sonra, bu tür dersler ve uygulama kondu. 1982 'de Enstitüler ve İslâmî ilimler Fakültesi de ilahiyat Fakültesi 'ne dönüştürüldü. D.K. ve A.B. öğretmeni de yetiştiren bu fakültelerin programlarında pedagojik formasyon dersleri ve uygulama yer almaktadır. Ancak. bütün bu değişme ve gelişmeler, yeterince temel ve uygulamalı araştırmalarla desteklenmedi. Mesele, daha çok politik platformda ele alınıp durdu. Uygulama çalışmalarının, sürekli temel ve uygulamalı araştırmalardan beslenmesi, aynı zamanda bu araştırmaların da uygulamalardan gelecek değerlendirmelerden yararlanması gerektiği halde, ülkemizde bu tutum içine pek girilemedi. Din eğitim-öğretiminin birçok sorunları gibi öğretmenleri de müstakil bilimsel araştırmalara henüz konu edilmiş değildir. Bu öğretmenlerin yetiştirilmelerinden istihdamlarına kadar her meselelerine ilişkin yapılan düzenlemeler, genelde teorik masa- bası değerlendirmelerine veya kişisel pasif tecrübelere dayandırılmıştır. Oysa D.K. ve A.B. öğretmenleriyle ilgili nitel ve nicel sorunlara sağlıklı çözümler getirmek için, bunları çeşitli yönleriyle ele alıp derinlemesine inceleyen teorik ve alan araş tırmalarının yapılması gerekmektedir. `Olması gereken` i belirleyip gerçekleştirebilmek için de, `olan`ın öncelikle tesbiti gerekir. işte bu çalışma, çeşitli yönleriyle ele alınıp derinlemesi ne incelenmesi icab eden D.K. ve A.B. öğretmenini.yalnız pedagojik formasyon yeterliliği yönüyle inceleme konusu edinmiştir.Durum tesbitine yönelik olan bu araştırma, su ana sorunun cevabını - 217 -bulmaya çal asmaktadır : `Mevcut D.K. ve A.B. öğretmenlerinin pedagojik formasyon bakımından yeterlik durumları nedir?` Durum tesbiti ve değerlendirme, olması teorik planda öngörülen esaslar ölçü alınarak yapılacaktır. Araştırmanın amacı, D.K. ve A.B. öğretmenlerinin yeterliklerinin ne düzeyde olduğunu belirleyerek; 1. Su anda D.K. ve A.B. öğretmenliği görevini yürütenlere, 2. Bu öğretmenlere, bundan sonra götürülecek hizmetleri planla yanlara, 3. Müstakbel D.K. ve A.B. öğretmenlerinin yetiştirilmesine yönelik düzenlemelerde bulunacak olan uzman ve kurumlara, 4. Bu öğretmenleri yetiştiren ilahiyat Fakültesi ' nin öğretim elemanlarına yardımcı olacak bilgi birikimini sağlamak, bu yönde çözüm önerilerinde bulunmaktır. Araştırmamız, genelde din eğitim-öğretiminin çeşitli sorunlarının çözümüne, özelliklede D.K. ve A.B. öğretmenleriyle ilgili düzenleme ve araştırmalara, bu alanın öteki problemlerine araştırmacıların ve ilgililerin dikkatlerinin çekilmesine... Katkı sağlayacağı için oldukça önemlidir. Araştırmamızın, bu konuda yapılan ilk müstakil çalışma olması ve temel verilerini asıl kaynağından, bizzat D.K. ve A.B. öğretmenleri ile bunları herkesten daha iyi tanıyan öğrencilerinden sağlıyor o İması, değerini daha da artırmaktadır. Bu survey araştırma, temelde D.K. ve A.B. öğretmenleriyle Öğrencilerine uygulanan anket verileriyle ve Kayseri kent merkezindeki alan öğretmenleriyle sınırlıdır. Anket.Kayseri kent merkezinde İ.H.Lisesi, Polis Koleji ve Postaağası İş Okulu dışındaki orta dereceli okullarda bulunan D.K. ve A.B. öğretmenleri nin tümüne ve bu okullarda okuyan öğrencilerden örnekleme alınanlara uygulanmıştır. D.K. ve A.B. öğretmenleri ile öğrencilere uygulanacak anket soruları ayrı iki form halinde geliştirildikten sonra iki defa öndeneme yapıldı. Bu öndenemeler sonucunda yapılan çok yönlü değerlendirmeler doğrultusunda anket sorularına son sekli verilerek genel uygulamaya geçildi. Uygulama sonucunda toplanan anket formlarındaki cevaplar, tek tek incelenerek bilgisayarda islenmeye hazır hale getirildi. Bilgisayarda bulgular, tablolar halinde gösterildi, istatistik sel işlem olarak, cevapların frekans ve yüzdeleri alındı. Ayrıca gerekli görülen bazı değişkenler arası ilişkiler de araştırıldı; neticeler tablolaştırıldı. Araştırmanın sınırlıkları içinde kalarak elde edilen ana ve yan bulguları da şöyle özetleyebiliriz: - D.K. ve A.B. öğretmenlerinin hemen hemen tamamı (% 97), öğretmenin öğrencilerini tanıması gerektiğini söylüyorlar. Fakat kendileri, genelde öğrencilerinin çoğunu tanımamaktadırlar, öğ- - 218 -rencilerini şahsen tanımadıkları gibi. onların sosyo-kültürel çevrelerini de iyi tanımamaktadırlar. Bunun önemli nedenleri sınıfların kalabalıklığı ders saatinin azlığı ve buna bağlı olarak branş öğretmenlerinin çok sayıda öğrenciyle muhatap olmak durumunda bulunmalarıdır.Daha önemlisi ise, öteki öğretmenler gibi bu öğretmenlerin de, kendilerini mesleklerine tamamen vereme meleridir. - D.K. ve A.B. öğretmenlerinin yarıdan çoğu (% 56,44), öğretmenlik mesleğinden ayrılmayı asla düşünmemektedir. Bu öğret menlerin branşlarına karsı sevgi ve bağlılıkları, öğretmenlik mesleğine olan sevgi ve bağlılıklarından daha fazla. Bunların % 78 ' i. öğretmen olduğu müddetçe bu branşın öğretmeni olmayı tercih ediyor. Bunun en bariz nedeni ise, bu öğretmenlerin kendi branşlarında öğretmenlik yapmayı dinî bir görev, şerefli bir yükümlülük saymalarıdır. Buna rağmen, anılan öğretmenlerin yarıya yakınının, fırsat bulunca öğretmenlik mesleğini bırakabileceği anlaşılmaktadır. D.K. ve A.B. öğretmenlerinin meslek sevgileriyle mezun oldukları okullar ve kıdemleri arasında anlamlı bir ilişki görülmüştür. Y. İslâm Enstitüsü mezunları ile 1982'den önceki İlahi yat Fakültesi mezunları, mevcut İlahiyat Fakültelerinden mezun olanlara göre öğretmenlik mesleğini daha çok sevmektedirler ve bu öğretmenlerin mesleğe bağlılıkları kıdemleriyle doğru orantılıdır. Su da var ki, 1982'den sonra İlahiyat Fakülteleri ' nden mezun olanlarda öğretmenlik mesleğine bağlılık oranı düşük olma sına karşılık branşlarına karsı sevgileri, 10 yıldan daha kıdemli olanlara göre daha fazla. 1982 Anayasası 'yla D.K. ve A.B. dersinin mecburî derslerden biri sayı İmasının. bunda olumlu etkisi olduğu öne sürülebilir. Çünkü bu dersin ihtiyarî okutulmasının, branş öğretmenleri üzerinde olumsuz etkileri olduğunu, yapılan alan araştırması sonuçları ortaya koymuştu. - D.K. ve A.B. öğretmenleri genelde, öğrencileriyle yeterince samimî ve yakın ilişki içine girmiş değiller, öğrencilerini iyi tanımıyor olmaları da, bunun göstergesidir. Bunun nedenleri arasında öncelikle sınıfların kalabalıklığı,ders saatinin azlığı ve bunun uzantısı olarak alan öğretmenlerinin çok sayıda öğrenciden sorumlu olması belirtilebilir. Ancak, öğretmenden kaynaklanan nedenler de var: öğrencilerin hatalarını yeterince hoşgörüyle karşılayamama; sınıfta daha sevecen, güleryüzlü ve cana yakın bir tavır takmamama; öğrenciye engin sevgisini ve güvenilirliğini iyice belli edememe...; kısacası, yeterince pedagojik bilgi ve beceriye sahip olamama. Tabi bir başka önemli neden de, bu öğretmenlerin de kendilerini mesleğe tamamen aday amama 1 arıdır. Bütün bunlar, D.K. ve A.B. öğretmenlerinin, öğretimi olabildiğince bireyselleştiremediklerinin göstergesi olarak da kabul edilebilir. Çünkü, bunlar olmadan öğretimin bireyselleştirilmesi imkansızdır. - 219 -- D.K. ve A.B. öğretmenleriyle öğrencileri arasında meydana gelmiş bulunan disipline aykırı olayların oldukça az olduğu ortaya çıkmıştır. Bu öğretmenlerden, öğrencilerini disipline vermiş olanların sayısı da oldukça az. Sınıfta öğrencilerin disiplini bozucu tavrı karsısında bu öğretmenlerin gene İde, öğrenciyi münasip biçimde uyarma yolunu tercih ettikleri görülüyor. Ama, aynı zamanda cezalandırma yoluna da gitmektedirler. Ceza, azarlamaktan dayağa kadar çeşitli yollarla gerçekleştirilmektedir. Cezalandırma türlerinden azarlama, mahcup etme ve utandırmaya en fazla başvurulmaktadır. Cezalandırma yöntemi olarak dayağa, uygulamada fazla yer verilmemektedir (öğretmenlerin % 7 'si, öğrencilerin % 18 ' i dayakla cezalandırma yoluna gidildiğini söylüyor). Fakat bu öğretmenlerin % 61 'i, teorik olarak eğitimde dayağa en azından kapı aralamakta, dayağa fazla soğuk bakmamaktadır. Gerek bunlar gerekse öğretim süreçleriyle ilgili öteki bulgular, D.K. ve A.B. öğretmenlerinin genelde, sınıf disiplinini, bütün öğrencileri mutlu edecek biçimde yeterince sağlayamadıklarını; disiplini sağlamak amacıyla derste çok ciddi, soğuk, resmî tavır takınma ve zaman zaman çeşitli biçimlerde cezalandırma yolunu tuttuklarını ortaya çıkarmaktadır, üstelik öğretmenlerin, bu tutumlarının pek farkında olmadıkları sezinlenmektedir. Esasen sınıfta öğrencileri yönetme isi. öğretimi yönetme ile bağıntılıdır ve aralarında karşılıklı etkileşim sözkonusudur.Meseleye bu açıdan bakılırsa D.K. ve A.B. öğretmenlerinin sevgi, saygı ve hoşgörü temeline dayalı yapıcı disiplini sağlamakta güçlük çekmeleri, disiplini bozucu tavırların görülmesi ve cezalandırma yolunun tercih edilmesi, onların eğretimi istenen ölçüde iyi yönetemediklerinin göstergeleri olarak da öne sürülebilir. D.K. ve A.B. öğretmenlerinin dayağa yaklaşımlarına ilişkin bulguların, onların mezun oldukları yükseköğretim kurumlarına göre farklılaştığı; bu değişkenler arasında anlamlı bir ilişki bulunduğu ortaya çıktı. 1982 'den sonra ilahiyat Fakültesi ' nden mezun olanlar, bu tarihten önceki mezunlara kıyasla dayağa daha soğuk bakmaktadırlar. 1982 ' den önceki ilahiyat Fakültesi ve Y.İ. Enstitüsü mezunlarına kıyasla, bu bulgular pek farklılaşmamaktadır. Ayrıca bu bulgularla, öğretmenlerin kıdemleri arasında da pozitif bir ilişki söz konusu değildir. Bu durum, 1982 'den sonraki ilahiyat Fakültesi ders programının, öğrencilerine pedagojik formasyon kazandırma bakımından, öncekilere göre daha iyi olduğunu öne sürme imkanını sağlayabileceği gibi, D.K. ve A.B. öğretmenlerinin hizmet içinde yeterince eğitilemediklerinin veya yapılan eğitimin verimsizliğinin ve bu öğretmenlerin kendilerini görev esnasında yenilemediklerinin kanıtı da sayılabilir. Disipline ilişkin bulgular, D.K. ve A.B. öğretmenlerinin çalıştıkları okul türlerine göre de farklılaşmaktadır. Bulgulara göre bu öğretmenler, öğrencileri mutlu edici disiplini sağlama hususunda meslek liselerinde daha başarılılar.Bu konuda en başarısız oldukları okullar ise özel liselerdir. Bu bulgularla, öğrenci anne-babalarının öğrenim düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olmadığı görülmüştür. - 220 -- D.K. ve A.B. öğretmenlerinin büyük çoğunluğunun, önceden derse hazırlanma konusunda pek bilinçli olmadığını ve bu nedenle de Önhazırlık için yeterince zaman ve çaba sarf etmediklerini, bulgular ortaya çıkarmıştır. Her sınıfın her dersi için önceden hazırlanma ihtiyacı duyup bu amaçla çalıştığını söyleyen öğret menlerin oranı, ancak % 40 ' ı bulmuştur. Üstelik bunların yarısı, bu tavrının nedenini açıkla(ya)mamış; `Niçin?` sorumuzu cevapsız bırakmıştır. Nedenini açıklayanların çoğu ise, bir takım genel ifadelerle meseleyi geçiştirmiştir. Yine bulgulara göre D.K. ve A.B. öğretmenlerinin büyük çoğunluğu, derse hazırlanmayı çok dar anlamıyla algılamakta ve içerikle ilgili kişisel bilgilerini gözden geçirmeyi yeterli görmektedir. Onlar meseleye, bir bakıma öğrencileri hesaba katarak değil de, kendilerine göre yaklaşmak tadırlar. - Bulgular, D.K. ve A.B. derslerinde genellikle, ders kitabı dışında hemen hemen başka bir kaynak ve araç-gereç kullanılmadığını göstermektedir. Yazı tahtasından bile çok az yararlanıl maktadır. Kaynakların basında yer alan Kur'an-ı Kerim, sınıfa getirilip ondan yeterince faydalanılamamaktadır. D.K. ve A.B. öğretmenlerinin derslerde araç-gereç pek kullanmamalarının nedenleri arasında, bunları elde edememe.bazı okul idarecilerinin ilgisiz veya olumsuz tutumu... gibi hususlar yer almakla birlikte öğretmenlerin bu konuda yeterli bilgi, beceri ve bilince sahip olmamalarının, en önemli nedenler arasında yer aldığı anlaşıl maktadır. - Elde edilen bulgulara göre D.K. ve A.B. öğretmenleri, derslerde, genellikle anlatım yöntemini kullanmaktadırlar.Bu yöntemin özelliklerini, üstün ve yetersiz yönlerini, nasıl etkenlikle kullanılabileceğini de yeterince tanımış ve kavramış değiller. Onlar, bu yöntemi, daha çok sıradan bir irticali anlatım olarak algılamaktadırlar. Çünkü bu öğretmenlerin çoğu genelde; a. Anlatım yöntemini çok fazla kullanıyor. öteki yöntemlerle bir arada kullanma yoluna pek gitmiyorlar. b. Bu yöntemi, ders araç-gereçleriyle yeterince desteklemiyorlar. c. Anlatıma kendini katma ve çeşitli yollarla öğrencinin konuya ilgisini çekme konusunda istenen ölçüde başarılı değiller. d. Konuları, fıkra, hikaye ve tarihten örnek olaylarla nisbeten zenginleştirmelerine rağmen, bunları istenen verimlilikte kullanamıyorlar. e. Konuları.günlük hayatla ilişkilendirerek sunma hususunda pek bilinçli ve becerili değiller. f. Konuları islerken, öğrencilerin öteki bilgi ve tecrübelerini gözetme bakımından istenen noktaya henüz ulaşmış değiller. - 221 -g. Konu veya ünitelerin özel amaçlarını açık seçik, öğrenci davranışlarında gözlenecek biçimde somut olarak belirlemek ve bu amaçlara nasıl ulaşılacağını tesbit etmek için önceden gereğince hazırlanmıyorlar. Anlatım yöntemi dışında, soru-cevap ve tartışma yöntemlerine de biraz yer verilmektedir.Grup çalışması ve gezi-gözlem yöntemleri ise hemen hemen uygulanmamaktadır. Bu çerçevede elde edilen bulgular su hususları da açığa çıkarmaktadır: D.K. ve A.B. öğretmenleri genelde. a. öğrencilerin, konuya ilişkin bilgi ve tecrübe düzeylerini belirleme ve öğretimi öğrenciye göre düzenleme konusunda, pek bilinçli değiller. b. öğrencilerin tümünü derse güdüleme hususunda gereken tavrı takınamıyorlar. c. Derslerde günlük hayattan somut olay ve gözlemlere yeterince yer vermiyorlar. Bunlara bağlı olarak da, her öğrencinin derse katılımını bu öğretmenler arzu etmelerine ragmen, sınıfta bazı öğrencilerin başka şeylerle meşgul olmaları.derse ilgisiz kalmaları, çoğu öğrencinin derse aktif katılmaması... gibi olumsuz durumların cereyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu bulgularla, D.K. ve A.B. öğretmenlerinin mezun oldukları okullar, kıdemleri ve çalıştıkları okul türleri arasındaki iliş kiler araştırıldı. Neticede, 1982 'den sonraki İlahiyat Fakültelerinden mezun olan öğretmenlerin, derslerde uyguladıkları yöntem ve teknikler bakımından daha olumlu bir tutum içinde oldukları ortaya çıkmıştır. - D.K. ve A.B. öğretmenlerinin % 39 'u ödevin yararına inanmamaktadır. Bu konuda elde edilen bulgular, D. K. ve A.B. öğretmenlerinin çoğunun, eğitim-öğretimde ödevden yeterince yararlanamadıklarını ortaya koymaktadır. - D.K. ve A.B. öğretmenleri, yazılı sınavlarda daha ziyade kısa cevaplı biraz fazla sayıda soru sormaktadırlar. Ancak, öğretmenlerin bu yolu seçmelerinin önemli nedenlerinden biri, yükü hafifletmek olduğu anlaşılıyor. Çok sayıda öğrenciden sorumlu tutulan, dolayısıyla çok sayıda sınav kağıdını değerlendirmek zorunda bırakılan bu öğretmenlerin, böylesi çareleri düşünmemeleri de mümkün değil. Bu öğretmenlerin yarıya yakını, zaten az olan ders saatin den vakit ayırarak sözlü sınav yapmaktadır. Bunun yanında, öğrencilerin derse aktif katılımlarını da, öğretmenlerin yarıdan çoğu sözlü notu olarak değerlendirmektedir. Ama bu, sürekli ve yaygın bir uygulama değildir. 222 -ölçme ve değerlendirme, daha çok, öğrencileri basanlarına göre sınıflamayı amaçlar nitelikte görülüyor; öğrencileri tanıma hususu pek düşünülmüyor. Neyin ölçüleceği konusunda ise D.K, ve A.B. öğretmenleri net bir fikre sahip değiller; farklı yaklaşımlar içindeler. Bu konuda belirsizlik hakim. Din K. ve A. B. der sinin özel amaçlarının, herkesçe farklı şekilde anlaşılacak kadar soyut genellemeler biçiminde olmasının bunda önemli rolü söz konusudur. Bununla birlikte gene İde, öğrencilerin kazandıkları bilgilerin ölçülmesi amaçlanmaktadır. Bu bağlamda ezberciliğin ağır lığı, görmezlikten gelinecek gibi gözükmüyor. - D.K. ve A.B. öğretmenleri görev başında eğitsel yayınları izlryememekte ; dolayısıyla kendilerini yenileyememektedirler. Hizmet öncesinde edindikleri bilgileri ve kişisel pasif tecrübeleri ile yetinmektedirler. Hatta Din öğretimi Genel Müdürlüğünün yayınladığı Din öğretimi dergisi bile pek okunmamaktadır. Bunda, öğretmenlerin ekonomik sorunlarının ve zaman azlığının etkisi olduğu kadar, onların buna ihtiyaç duymamalarının da önemli etkisi söz konusudur. D.K. ve A.B. öğretmenleri çoğunlukla, öğrenciler taraf ınadan sevilen öğretmenler arasında yer almaktadır.Bulguların, okul türleriyle ilişkisini araştırdığımızda, D.K. ve A.B. öğretmenlerinin en fazla meslek liselerinde en fazla, özel liselerde ise en az sevildiklerini görüyoruz. - Gerçekte istenen ölçülere, `olması gereken`e göre ortaya çıkarılan bu durumlara rağmen, D.K. ve A.B. öğretmenleri, öteki branş öğretmenleriyle kıyaslanınca, pedagojik formasyon itibariyle oldukça iyi bir düzeyde görünüyorlar. Bu da, genel eğitim sis temimizin ve öğretmen yetiştirme isinin pek iç açıcı olmadığını, bu konuda önemli sorunlarımızın olduğunu ortaya koyan kanıtlar dandır. Tabii ki, parçanın bütünden pek farklı olması beklenecek değil. ülkemizdeki her öğretmen için sözkonusu olan sorunlar, D.K. ve A.B. öğretmenleri için de söz konusudur^ Bu sorunlar, onun da kendini tamamen mesleğine vermesini enellemektedir. Ayrıca, D.K. ve A.B. öğretmeninin mesleki başarısını köstekleyen başka sorunları da var: Din eğitim-öğretimi olgusunun ülkemize ilişkin genel sorunları yanında, ders saatinin azlığı, buna bağlı olarak çoksayıda öğrenciden sorumlu durumda bulunmaları, pek araç-gereç temin edememeleri, müfredat programının ve kitapların yetersiz liği, kendilerine görev esnasında yardımcı olup yol gösterecek, somut önerilerde bulunacak eserlerin hazırlanmamış olması... gibi sorunlar. B. SONUÇ Araştırmanın temel ve yan bulgularına dayanılarak belirli hükümlere varılmıştır. Birinci plânda D.K. ve A.B. öğretmenlerinin pedagojik formasyon yeterliklerini tesbit etmeyi amaçlayan bu araştırmanın kendi sınırlılıkları içinde ortaya koymuş olduğu bulgular, önceden belirlenen denenceleri doğrular nitelikte gö - 223 -
dc.description.abstracten_US
dc.languageTurkish
dc.language.isotr
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/embargoedAccess
dc.rightsAttribution 4.0 United Statestr_TR
dc.rights.urihttps://creativecommons.org/licenses/by/4.0/
dc.subjectEğitim ve Öğretimtr_TR
dc.subjectEducation and Trainingen_US
dc.titleDin kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin pedagojik formasyon yeterlikleri
dc.typedoctoralThesis
dc.date.updated2018-08-06
dc.contributor.departmentDiğer
dc.subject.ytmReligious culture
dc.subject.ytmTeachers
dc.subject.ytmMoral knowledge
dc.subject.ytmPedagogical formation
dc.subject.ytmSufficiency
dc.identifier.yokid20955
dc.publisher.instituteSosyal Bilimler Enstitüsü
dc.publisher.universityERCİYES ÜNİVERSİTESİ
dc.identifier.thesisid20955
dc.description.pages240
dc.publisher.disciplineDiğer


Files in this item

Thumbnail

This item appears in the following Collection(s)

Show simple item record

info:eu-repo/semantics/embargoedAccess
Except where otherwise noted, this item's license is described as info:eu-repo/semantics/embargoedAccess