dc.description.abstract | ÖZET Türkiye'de son yıllarda tartışılan hatta tartışılmaya devam eden en önemli konuların başında kuşkusuz `Türkiye-İsrail İlişkileri` gelmektedir. Türkiye'nin özellikle 1990'h yıllardan sonra İsrail'le yakınlaşması, Türkiye'nin Orta Doğu denkleminde farklı açılımlara girdiğini göstermektedir. Türkiye'nin güney komşularıyla kökleri eskiye uzanan bir güvenlik sorunu bulunmaktadır. 1970'li yıllarda PKK terör örgütünün de ortaya çıkmasıyla, bu güvenlik sorunu iyice belirginleşmeye başlamıştır. Türkiye, bölgedeki jeopolitik konumu nedeniyle, komşuları tarafından âdeta ateş çemberine alınmış durumdadır. Kuzey'de Rusya'nın yakın tarihe kadar Türkiye üzerindeki yayılmacı emelleri, batıda Yunanistan ile yaşanan Ege ve Kıbrıs sorunları, Türkiye'yi en çok zora sokan ve uğraştıran sorunlardı. Rusya'daki rejim değişikliği ile birlikte ikili ilişkiler normal seyrine dönmüşse de, tarihî Rus yayılmacı plânlarının sona erdiği söylenemez. Yunanistan ile özellikle Ağustos 1999 depremiyle birlikte iyi ilişkiler sürecine girilmiş, ama Kıbrıs sorunu ve Avrupa Birliği gibi çözülemeyen konular nedeniyle hâlâ özlenen, arzulanan ilişkiler sağlanamamıştır. Türkiye için hayatî önem taşıyan güvenlik sorunlarından biri de kuşkusuz güney komşularıyla ilgili olanıdır. Türkiye'nin güney komşularıyla her dönemde sorunları olmuş ve bir türlü Türkiye'nin bu komşularıyla ilişkileri normalleşememiştir. Suriye ile yaşanan Hatay, PKK ve su sorunu, İran'la ilgili rejim transferi gerginliği ve bu ülkenin PKK'ya destek vermesi, Irak'ın aynı şekilde PKK'ya destek çıkması gibi sorunlar, Türkiye'nin bu komşularıyla ilişkilerinde anlaşmazlık konuları olarak ön plâna çıkmıştır. Türkiye 1970'li yıllarla birlikte en büyük darbeyi terör nedeniyle güney bölgesinden almıştır ve doğal olarak savunma ve iş birliği konusunda kendini güvende hissetmek ve güney bölgesini saldırgan ve yayılmacı düşüncelerden arındırıp garantiye almak amacıyla farklı arayışlara girmiştir. Bölgede, Müslüman olmayan ve kurulduğundan bu yana komşularıyla sorunlar yaşayan İsrail de, tıpkı Türkiye gibi bölgede kendini yalnız hisseden bir ülke konumundadır. Bu nedenle Türkiye ve İsrail, hemen hemen aynı çekinceler nedeniyleyakınlaşmış ve özellikle 1990'ların başında Arap-İsrail barışının sağlandığı dönemlerde ilişkilerini geliştirmişlerdir. İki ülke arasındaki ilişkiler, 1994 yılından itibaren gözle görülür biçimde artmıştır. Bu dönemde iki ülke arasında hemen hemen her alanda yoğun trafik yaşanmış, savunma sanayii ve askerî alanlarda iş birliği yapılmıştır. İki ülke arasında gerçekleşen yoğun diplomatik ilişkiler ve temaslar bu iş birliğini iyice pekiştirmiştir. Orta Doğu'da bu iki ülkenin yakınlaşması, bölgenin Arap-Müslüman kesiminde büyük bir tedirginlik meydana getirmiştir. Türkiye'nin bölgeyle olan tarihî yakınlığı, o bölgeye uzun yıllar hükmetmesi ve daha da önemlisi Türkiye'nin Müslüman oluşu gibi nedenler, bölge ülkelerinin tepkilerini -yapılan iş birliği nedeniyle- Türkiye'nin üzerine çevirmesine neden oldu. İkili iş birliği bölge ülkeleri tarafından stratejik ittifak -yani kendi güvenlikleri için bir tehdit unsuru- olarak algılanmış ve bu durum, söz konusu ülkelerin Türkiye'yi eleştirmelerine neden olmuştur. Türkiye'yi bölgedeki bakiyesine ihanet etmekle suçlayan bölge ülkeleri, ezelî düşmanları İsrail'le yapılan ittifak nedeniyle Türkiye'yi her plâtformda eleştirmeye devam etmişlerdir; hatta bu ittifaka mukabil `karşı ittifak` kurmayı düşünüp Türkiye'yi bu kararından vazgeçirmeyi amaçlamışlardır. Bölgedeki gelişmeleri böylece özetledikten sonra `Türkiye-İsrail arasındaki savunma ve askerî iş birliğinin basında ele alınması` konulu tez çalışmamıza dönecek olursak, iki ülke arasındaki ilişkilerin dışarıda olduğu gibi içeride de sürekli tartışma konusu olduğu görülür. Türk basınında ikili ilişkiler, anlaşmaların imzalandığı yıllardan itibaren tartışılmaya başlanmış ve güncel bir mesele olması nedeniyle bu konudaki tartışmalar hâlen de sürmektedir. Bu çalışmamızın amacı, Türkiye-İsrail ilişkilerinin Türk yazılı basını tarafından nasıl karşılandığı ve bu ikili ilişkiyi basının kamuoyuna hangi argümanlarla duyurduğudur. Bilindiği gibi, demokratik ülkelerde basın çok önemli bir konuma sahiptir. Basın, kamuoyu oluşturmak, halkı olan bitenden haberdar etmek, yöneten ve yönetilen arasında bir köprü vazifesi görmek gibi çok önemli işlevlere sahiptir. Basın, yine demokratik ülkelerde yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü derecede etkin ve önemli bir güç olarak algılanmaktadır. Kısacası basın demokratik hukuk devletinin ayrılmaz bir parçasıdır. Devlet ve millet hayatında böylesi önemli bir yere sahip olan basının, bir ülkenin politik, sanat, kültür, ekonomik, dış ilişkiler vb. konularda da ne düşündüğü de elbette önemli olmaktadır. İşte basının bu işlevinden dolayı Türkiye'de sonyıllarda en çok tartışılan konulardan biri olan Türkiye-İsrail ilişkileri konusundaki Türk basınının yaklaşımını öğrenmek amacıyla bu çalışmayı yapmayı gerekli gördük. Bu bağlamda Türk basın camiasının fikrî plânda bölünmüşlüğü ve de olaylara farklı bakış açıları gibi nedenlerden dolayı sadece bir gazeteyi değil, farklı düşünceleri ve politik yaklaşımları temsil eden dört gazeteyi inceledik: Cumhuriyet, Milliyet, Sabah ve Yeni Şafak. Çalışmamız dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Türkiye-İsrail iş birliğinin daha iyi anlaşılabilmesi için, ikili ilişkilerin tarihî arka plânını ele aldık. Yahudilerin İspanya'dan kovulmaları ile başlayan süreçle birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun bu millete yardım etmesi, onlara kapılarını açması, dolayısıyla iki millet arasındaki ilk diyaloglar birinci bölümün konulan arasındadır. Osmanlı İmparatorluğu'nun, kutsal topraklan fethetmesiyle başlayan Osmanlı- Yahudi ilişkilerini, Yahudilerin vaat edilmiş kutsal topraklarda kendilerine ait bir müstakil devletin kurulmasının alt yapısını oluşturan Siyonizm'in doğuşunu; Siyonizm'in siyasal ve ideolojik bir proje olarak ortaya çıkması sonucu Osmanlı İmparatorluğu'nun Siyonizm'e karşı tavrını, Avrupalı büyük devletlerin bölgeye girmesi ve İsrail devletinin kuruluş sürecini bu bölümde inceledik. İkinci bölümde, İsrail devletinin kurulması, Türkiye'nin bu ülkeyi tanıması, iki ülke arasındaki ilişkilerin başlamasını inceledik. Üçüncü bölümde, yankıları günümüze kadar ulaşan, iki ülke arasında Orta Doğu' da kurulan bölgesel ittifak sonucu imzalanmış olan savunma sanayi ve askerî iş birliği gibi gelişmeleri içine alan stratejik ortaklık konusunu mercek altına aldık. Dördüncü ve son bölümde ise, konunun iyi anlaşılabilmesi için verilen tarihî arka plândan sonra, çalışmamızın esas konusunu teşkil eden iki ülke arasındaki ilişkilerin Türk yazılı basınındaki algılanışını araştırdık. Bu bölümde, yukarıda da bahsedildiği gibi, basının olaylara ve olgulara farklı bakış açısı, değişik dünya görüşleri, zıt politik yaklaşımları nedeniyle araştırmamızı dört gazete (Cumhuriyet, Milliyet, Sabah ve Yeni Şafak) üzerinde yoğunlaştırdık. Gazeteleri incelerken, teknik ayrıntıya girmeyerek sadece konuyla ilgili olarak çıkan haberleri ve köşe yazılarını, kısacası Türkiye-İsrail ilişkilerini yansıtan materyalleri dikkate aldık. | |