Meme kanserinde adjuvan kemoterapinin bazı humoral immün sistem parametreleri üzerine etkisi

Abstract

Bu çalışmada, 15 öpere meme kanseri olgusunda CMF kombinasyonuyla yapılan adjuvan kemoterapinin bazı humoral immün sistem para metreleri üzerine akut etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla olgularda kemotera pinin ilk üç kürü boyunca her kürden önce ve bir hafta sonra olmak üzere rutin hematolojik tetkiklerin yanısıra E rozet testi ile T ve non-T lenfosit sayımları yapılmış, radyal immündiffüzyon tekniği ile de serum IgG, IgA ve IgM düzeylerine bakılmıştır. Olgularda adjuvan kemoterapi protokolü olarak CMF kombinasyonunda CTX 600 mg/m2 iv, 1. gün, MTX 40 mg/m2 iv, l.gün ve 5-FU 600 mg/mg2 iv 1. gün, 3 hafta aralıklarla uygulanmıştır. Meme kanseri olgularının 13'ü premenopoze, 2'si postmenopoze olup 14 olguya mastektomi, birine ise kadranektomi uygulanmıştır. Operas yondan sonra adjuvan kemoterapiye başlamak için geçen süre median 43 gündür. Çalışmamın sonucunda, kemoterapi öncesi bazal değerlere göre total lökosit, lenfosit ve T-lenfosit sayılarında her kürden sonra, granülosit sayısında sadece 1. kürden, non-T lenfosit sayısında 3. kürden, serum IgM düzeyinde de 2. ve 3. kürden sonra istatistiksel olarak anlamlı düşme, serum IgG düzeyinde ise 2. kürden sonra kür öncesi değerine göre anlamlı46 bir yükselme saptanmıştır. Bu bulgular bakılan parametreler için, meme kanserinde adjuvan CMF kombinasyonunun gerek humoral, gerekse hücre sel immünitede akut bir supresyon yaptığını, ancak humoral immünitede aynı anda IgG yükselmesi ile kısmen bir immünpotansiasyonun bulunduğu nu da göstermektedir. Bu son özellik kombinasyonda uygulanan ve daha önce çeşitli araştırmacılarlagösterilmiş olan düşük ve orta dozlarda cyclop hosphamide'^ immunomodulatör etkisine bağlanabilir. Çalışmada, gözlenen immünosupresyona rağmen sadece bir olgu da 3. kürün sonunda, radyoterapi başlamadan hemen önce non-spesifik bir akciğer enfeksiyonu görülmüştür. Çalışmamız, literatürde, aynı anda meme kanserinde hem adju van modifiye CMF kombinasyonunun akut immunosupressif yan etkisini, hem de CTX dozunun bu yan etkinin modifikasyonunda önemini vurgula yan ilk çalışma olma özelliğini taşımaktadır. Bu açıdan gelecekteki gerek rutin klinik uygulamalara, gerekse klinik ve preklinik araştırmalara ışık tutacağı kanısındayız.